Scroll Top

KENT ÖYKÜ BİBLİYOGRAFYASINDAN

YAŞAM AYRINTILARDA SAKLI

Erkan Tuncay

Karahan Kitapevi

Adana 2011

s.165

Kitabı ele almadan heyecanını yaşamak. Tavsiye edilmiştir ya da tanıtımına rastlamışsınızdır. İçindekiler dünyanıza yenilikler katacaktır ya da siz içeriğinde bu dünyadan koparak kendinizi kaptırdığınız akışında farklı boyutlara uzanacaksınızdır. Bu şekilde ele ulaşan bir kitabı okumak astral bir seyahate çıkmak gibidir. Bir de memleketten bir yazarın kitabı nedense birileri tavsiye etmese de konusu hakkında çok da bilgi olmasa da aynı heyecanı yaratır bende. Biran önce onunla tanışmak ve kelimelerini, cümlelerini, fikirlerini bir dosta sarılır gibi hissetmek istenci kaplar içimi. Bunun ardındaki nedeni çözümlediğimde aslında görüyorum ki zaferi paylaşma tutkusu yatıyor: Yöremden bir insan daha gözlerine çekilen mile şifa vermiş, biri daha beyinlere vurulan kalıpları kırmış hayatın sadece daha fazla para kazanmak, fazla tüketmek ve eğlenmek ve bunlara ulaşmanın kibrinden ibaret olmadığını kanıtlamış; hayata anlamlı bir eser sunmuş. Yani dayatılan yaşam biçmine karşı bir zafer kazanmış. Erkan Tuncay’da bunu “ iki ayaklı liraların dünyasında” yaşamaktan sıkılarak “ felsefe bilen bakkal” olabilmek diye allegorik bir şekilde özetlemiş “bakkal Sokrates” adlı hikâyesinde. s.65

“Yaşam Ayrıntılarda Saklı” adlı kitabından, gönderdiği e posta iletisiyle haberdar olduk. Öykü kitabını bizlere de; İstanbul’da yaşayan memleket insanına da duyurma istenci duymuştu. Bu selamı alıp baş etmek yetmedi. Çünkü heyecan içeriye dolmuştu: Acaba neyi anlatmıştı hangi kelimeleri nasıl bir araya getirmiş, neyi, kimi işlemişti? Mavi renkli kitap bir ferahlık hissi veriyor ele alındığında. Kapağındaki işlemeli yumurta ise kırık…. Slav kültüründe işlemeli yumurta hayata duyulan umudu, dilenen şansı ve güzel bahtı temsil eder. Kırılması da olumsuzlukları… Neden kırıktır işlemeli yumurta kapakta? Ve tabi Slav kültüründen farklı olarak burada hangi imgeyi işliyor? Diye merak ediyor insan.

Civcivi olsaydı, bir öyküsünde anılan kabuğunu beğenmeyen civcivdir… Diye tahminde bulunabilirdik belki de.

Kolay olmamış öykülerini bir kitabın kapak sayfaları arasında bir bütün halinde sunması yazarın;  yetenekleri engeller,  düşleri olanlara hayal kırıklıkları verenlerin köşe başlarını tuttukları sistemde.  Ama yaşamın ve var etmenin iyide diretme,  olumlu olmayı seçmeye devam etme ayrıntılarında güç bulduğunu kanıksamış Tuncay. Kitabın ilk öyküsünün girişinden hemen sonra “eyvah “ bunca anlamlı geçişten sonra “secret” adlı kitabın yaydığı heyezan mı? Diye işlemeli yumurtanın ucundan bir çatlama sesi duyar gibi olunuyor. Kitabın içeriğinde belirli belirsiz bu bakış açısının tütsüsü duyumsanıyor. Ancak kapağı açılan kitap bitirilir şiarıyla okumaya devam edildikçe öyküler rengârenk, her biri farklı bir meyve aromasında, üstü kristal şekerle kaplı içi badem, ceviz, fıstık… sürprizi ile dolu küçük lokumlarla dolu bir mavi kaseye dönüşüveriyor mavi kitap. Her öykünün yarattığı merak, verdiği keyif farklı bir tatla oluyor. Bu tatlara burun kıvırarak kitaplaştırmak istemeyenlerin nasıl tatsız birileri olduğu canlandırılmaya çalışılıyor bellekte. Yaşamı, yaşantısından bir kesiti dillendirmiş yazar, ayrıntılı değil ama ince bir ayrıntıyı işlercesine kısa. Gündelik bir dille yazdığı her öykü, sonuç kısmında bir felsefik vargıyı, hayata dair bir dersin harmonisi ile edebi bir şeklinde nakşedercesine bağlıyor Erkan Tuncay. Her hikâye sonunda isterseniz arkaya yaslanın, verdiği keyfi duyumsayın. İsterseniz uzun uzun düşünceye dalın. Tercih sizin. Yalın anlatımını kimi öykülerin başlarında gene yalın karikatürlerle zenginleştirmiş. Okuru, çocukluğunda okuduğu ve kitaba farklı bir çekicilik ve renkler katan resimli kitapların dünyasına kadar götürüp getiriyor.

Özenle, saygıyla yazmış. Kaynakça ekleme saygısını göstermiş

İnsan kendini gerçekleştirmek isteyenlere fırsat vermeli. Potansiyel kâşif olmalı. s.51 Diyor Tuncay. Üretken ve ilerleyen bir toplum olabilmenin ana dinamiklerden biri işte bu unsur değil midir?. Bir düşünün; geri kalmış / bırakılmış toplumların hastalıklı durumlarından biri yaratıcı olanlara yaşam alanı bırakmaması değil midir? Ya bunları yok sayar ya da hiç değer vermez. Erkan Tuncay’a ayrıntıları vurgulayarak yarattığı farkındalık ve bu güzel eseri için teşekkürler… Umarız ki bundan sonraki eserleriyle de bizlere keyifli keşifler yapabilme olanağı yaratır.

 

2010 Dr. YAHYA KANBOLAT ÖYKÜ YARIŞMASI

Aalen –Antakya Kültür Derneği

Yayına Hazırlayan: Dürsaliye Şahan

2010

s.124

 

Kentler, doğal güzellikleri, kültürel miras ve zenginliği çekim noktası olur. Hatay’ımız bu açıdan çok zengin. Ancak bu zenginliği içinde çok da dillendirilmeyen ve vurgulanmayan bir yönü var ki o da yetiştirdiği sanatçılar ve düşünce adamları. Eşdeğer örneklerimiz olmasa da belki çok acı bir durumu Rusya’da deneyimlemiştim. Nizhniy Novgorod’da. Maksim Gorki’nin kentinde. Önceden yazarın adıyla anılan kent, adını değiştirdiği gibi yazarın kitaplarına hiçbir kitapçıda yervermem kararı almış gibi.

Benzetmiş gibi olmayalım ama kaçımız Dr. Yahya Kanbolat’ın adını duymuşuzdur?

Varsıl bir aileden gelmesine rağmen paylaşımdan, eşitlikten yana olmuş, kendi tabiriyle “ bir suçu olmaksızın, dededen ve babadan kalma, ama emekten yana bir toprak burjuvası “ olan Hataylı düşünce ve siyaset adamını. Yaşamında insanlığa verdiği emekleri vefatından sonra adına düzenlenen çalışmalarından biri olan öykü yarışması ile devam ediyor. 2010 Yılında bu yarışmada ödül alan ve yayınlanmaya değer görülen öykülerden oluşuyor kitap. İnsanlığa adanmış kişilik ve eserler hep belleklerde kalsın.

 

VE TANRI AŞKI YARATTI

Proje: Dürsaliye Şahan

Layla Yayımları

Antakya 2010

s.278

 

 

Aşkı kadın gözünden görmek, kadının bakış açısıyla, anlatımıyla algılayabilmek. Kadın erkek arasındaki aşk olgusunda belki toplumsal dayatmalar veya kabuller nedeniyle erkek etken bir imgeleme vardır. Klişe tiplerde erkek mecnun olandır, zora koşulandır, ya da Defne mitolojisinde olduğu gibi aşkı yaşayarak, dayatandır. Gerçek anlamda bir aşk kabul edilir ki tek taraflı yaşanan değil, karşılıklı yaşanandır. Bu durumda kadının âşık olunan konumundan çok, âşık olan olarak ortaya konulması ve anlaşılması daha çok önem arz eder. Aşkın günümüz çarpık kullanımından arındırılmış naif ve romantik gerçek anlamında kadının duygu yoğunluğu, âşık olduğuna fedakârlık ve tutku ile bağımlılığı ve bunların gerçek yaşantısı ve iç dünyasındaki damgası belirgindir. Âşık olan kadının dünyasından yansıyanları merkeze alan, kapak tasarımından ve proje yöneticiliğine kadar kadın ürünü olma özelliği baskın olan “aşkı için ölenlere” ithaf edilen 22 öykü “ her öykü barışa bir damla olsun” isteği ile bir araya getirilmiş 14 Şubat sevgililer ve dünya öykü günü kutlaması ile sunulmuş. Adı “Ve Tanrı Aşkı Yarattı” konulmuş.

Benzer gönderiler