İbrahim KİMYONGÜR
“Tin” incirin Arapça’sıdır, “tini” ise, incirli veya incirden imal edilmiş manasında. Kur’an-ı Kerim’de geçer “…ve tini ve zeytüni…” diye başlayan bir sure vardır. İncir ve zeytin üzerine yemin edilir ayette. Kutsallığı ordandır tinin/incirin. Tini ise şifa niyetine imal edilir ve derman niyetine içilir. Reçetesi gibi bir hekimin, dozunu bilmek lazımdır ama. Demiş ya atalarımız hani, azı karar çoğu zarar diye, o mesele yani.
Dedelerimiz, zamanında tarla kenarlarında kendiliğinden yetişmiş, yeri geldiğinde sınır taşı görevi görmüş incir ağaçlarından toplayıp incirleri, yerlermiş yiyebildiklerini, kiremit damlar üstünde kurumaya bırakırlarmış kalanını. Kuşların gagaladıkları helali hoştur, hayvanına da yedirir bir kısmını samanına kararak, ancak “kalan sağlar bizimdir” misali, kalanını “tini” yapmak için koyulur hazırlığa. İlaçtır yapacağı zira, dermandır, iksirdir. Gâh kılınç keser, gâh diş ağrısı. Midesi mi bulandı? Alır bir yudum mübarekten açılır nefsi. Kimi lokma çiğnemez bir yudum almadan önce tiniden, kimi sofraya dönmez yüzünü bile şişesini görmeden. Yoldaştır, dosttur, keder ortağıdır dozunda alınınca, dedik ya hani, ilaçtır zira tini…
Çam veya dut ağacından yapılmış fıçılar hazırlanır, yıkanır iyice odun külüyle içi dışı bir. Her merhalesi pürü pak hazırlanır. Her şey temiz olmalı, her şey arı. Lakin en ufak bir hata kokusuna, tadına yansır, şifa olmaktan çıkarır sonra.
Kiremit damda güneşle haftalar boyu dans etmiş, kızılından boyanmış ve ballanmış olan incirler üç kez temiz sudan geçirilir. İçi mis kokan fıçılara konur bir zanaatkâr edasıyla ve her fıçıya içine konan incirin üç katı kadar su eklenir. Fıçının doluluk oranı iyice ayarlanmalıdır. Suya kavuşan incirler kaynamaya başlayacaktır bir zaman sonra. Bundan dolayıdır ki en az bir karış kadar boşluk olmalıdır, çay bardağındaki dudak payına benzeyen. Ve cibinlik örtünür yüzüne fıçının gazı çıksın, lakin toz-toprak veya böcek uğramasın diye.
Havanın sıcaklığına, mevsime göre yani bir zaman geçmesi gerekir bu kaynamanın tamamlanması için. Kışın iki ayı geçebilir belki, yazın yirmi gün, bilemediniz bir ay. Kesilince bu kaynaşım, incirler, seyretmek istercesine semayı su yüzüne çıkıp orda durmaya başlayınca, gelmiş olduğu anlaşılır vaktin.
Başlar yine hazırlıklar aynı terennümler eşliğinde. Kazan ve içinden o sihirli iksiri damla damla kavanoza taşıyacak uzun bakır boru lifle küllenerek yıkanır. Üçer su geçirilir nihayetinde terennümler sürerken ve hazırlanan ocak üzerine yerleştirilir kazan. Semaya hasret incirler, içinde yüzmekte oldukları su ile bu kazana boşaltılır. Kazanın ağzına konacak olan kapak özel hazırlanmıştır, üstüne kocaman bir taş ağırlık konur ki kaynarken taşmasın. Üst tarafında bir delik açılmıştır zaten bakır boru yerleştirilsin diye. Borunun bir ağzı kazana, diğer ağzı kavanoza yerleşecektir. Lakin borunun ortada kalan bölümü soğuk su dolu bir depodan veya taş havuzdan geçirilir. Su ve buhar kaçırabilecek bütün noktalar hazırlanan hamurla iyice ve özenlice kapatılır. Taş havuzdaki suyun her daim soğuk olması gerektiğinden, taze ve soğuk su eklenir bir yerden, diğer taraftan tahliye edilir artan. Her şey hazırdır artık ve kibrit çakılır kazan altında duran odunlara.
Bir saat geçmemiştir ki kavanoza ilk damlalar patır patır dökülmeğe başlamıştır artık. Bir, iki, belki üç saat sürer bu damlalar ve kavanozlar değiştirilir altında borunun doldukça, ta ki damlalar seyrekleşip artık su damlacıkları gelmeğe başlayıncaya kadar.
Ve son olarak aynı işlem yeni baştan, bu sefer, kavanozlarda toplanan ve ilk aşaması tamamlanmış olan sıvı için yapılacaktır. Son kez hazırlanan kazana kavanozlardakiler boşaltılır önce, ardından ham incir ağırlığının yaklaşık 30’da 1’i oranında, annelerin, karnı sancıyınca veya uyuyamayınca bebesi kaynatıp verdiği anason eklenecektir. Anason son terennümlerle yıkanır, üçer su dökülür ve eklenir kazana. Artık ağızlara, nefislere layık, kılınç kesen, ağrı gideren, ruhu hoş eden “tininin” cam kavanoza inmeden önce geçmesi gereken son aşama, borunun çıkış ağzına bir pamuk içinde yerleştirilen misktir ki seremoni burada tamamlanmıştır.
İngilizler “cheers” der kadeh kaldırırken, Almanlar “prost”, İtalyanlar “çin çin”, Ruslar “nazdorovye”, İspanyollar “salud”, “şerefe” der kimi, kimi “sağlığınıza”, “dibini görmeyen sevdiğini göremesin” der bir başkası, “kees imhebbitkiyn” deriz biz, yani muhabbetinize…