Ender EREN –
Ne enteresandır ki çevrecilik de bir nevi kısmen hareket olmasına rağmen Türkçede çevre kelimesinin sonuna bir” izm” eklenemez. Ama örneğin İngilizcede çevre kelimesinin sonuna “izm” gelebilir ve bu daha radikal bir çevre mücadelesi vurgusu yapar. Dolayısıyla bazıları çevre mücadelesine radikal çevrecilik dese de, çevre bilincinin anlatmak istediği ve evre mücadelesi(çevrecilik) etrafında dönen olayların, yanlış anlamaları, düzeltmek üzerine kitaplar dolusu yazmak gerekir.
Türkiye’de çevreciliği anlatmak için, bir zamanlar yayınlanan Yeni Yüzyıl gazetesini ekiyle, ilgili bir kitapçık yayınlanmıştı. Daha sonraları çevreciliğin ABC’si diye yayınlanan kitapçık la da konu toplumsal düşün hayatımıza girmiştir. İleriki yıllarda çeşitli üniversitelerin öğretim üyeleri meslekleri gereği birçok konuda, ama esasında çevrecilikten türetilen, çevre konularda kitaplar yazmışlar, tebliğler yayınlamıştırlar.
Çevrecilik bir olgu olarak ortaya çıkarken, yeterli, görmeyenler yeşil, ekoloji ve doğa diyerek konuyu genişletmişler. Bu alanlarda da çeşitli eserler çıkarılmaktadır. Çevrecilik anlayışıyla olan farkı anlatmaya konulara daha bütünsel yaklaşmaya çalışılmaktadır.
Çevrecilik bir yönü ile ısrarla partiler yani siyaset üstü olarak görülmeye çalışılmaktadır. Onun ekoloji ile bağı sadece bilimsel olarak ilişkilendirilmektedir. Siyasi bir düzlemde, esasında bütün bu kavramlar birbirleriyle bağlantılıdır ama bu yazımızda çevre ve çevreciliğe atıflarda bulunmakla yazımı sınırlandıracağım.
Çevre konusunda ilk dikkati çeken olgulardan biriside hava kirliliğiydi. İlk olarak İngiltere’de fark edilen bu kömür yakmaktan dolayı olan kirlilik, Türkiye’de büyük şehirlerde yanan kömürlerle ortaya çıkmıştı. Şehirleşmeyle beraber artan çöp miktarı ve termik santraller gözle görülür şekilde “çevreyi” kirletmekteydi. Çevre aynı zamanda etraf anlamındaydı yani sonraları kıyıların kamu malı olduğunu unutup birilerine peşkeş çekenler halkın etrafındaki kıyılara sahip çıkmasıyla bir anlamda çevre mücadelesi(çevrecilik) başlatılmış oldu.
Yani esasında temiz hava, temiz su ve temiz gıda herkesin hakkı ve gerekli. Geçen sürede bu yaşamsal ihtiyaçlar artık kendiliğinden sağlanan değil, uğruna mücadele edilmesi gereken alanlardı. Meseleye ve çevreye halkın ormanı, halkın denizi olarak bakmak ve bu perspektifle mücadele etmek gerekiyor.
Çünkü sermaye ve egemenler boş buldukları her araziyi bedavaya kapatmaya, rantı maksimize etmeyi düşünür. Bu yolda halkı kandırmak onlarda ellerinden geleni yaparlar. Eskilerdeki sarı sendikalar gibi sarı çevre örgütleri kurarlar. Ağaçlandırma için gösterişli günler yaparlar ama amaç kendilerini halka şirin gösterip onun hem oyunu almak hem de
Kamuoyunu kendi tarafına çekmektir. Arka plandaki rant ortaya çıkınca halk gerçeği anlar ama, Yırca/Soma köyünde olduğu gibi, kesilen zeytin ağaçları için iş işten kısmen geçmiştir.