Ferhat AKTAŞ
Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde dezenformasyon ve manipülasyonda sınır tanımayan, bir gün dahi yalansız yaşamayan güdümlü cenah yine arsızca sanal kampanyalar örgütlemekle meşgul. Maaşlı troller ve havuz medya unsurları ‘kozmik mutfaklarında’ pişirilen ve ilgili cenaha servis edilen yalan menüleri eşliğinde güne başlıyor ve ‘aç kurtlar’ gibi gündelik ava üşüşüyor. Ramazan’da bile gün içinde yalan yemeden akşam iftara oturamayan bir cenahtan bahsediyoruz.
Klinik vaka özelliği taşıyan hal ve ahvalleri ‘güç zehirlenmesinin’ ötesinde kolektif yalanla beslenen firavunlaşma alametinin ifadesidir. Kendi zihinsel dünyalarını şekillendiren yalan, korku ve zorbalık öğeleriyle hak olana karşı kıyasa bir savaş halinde hareket ediyor, kendileri gibi düşünmeyenleri yok edilmesi gereken düşman gibi görüyorlar.
Rivayet odur ki; Dönemin Firavunları II. Ramses ve sonradan yerine geçecek olan oğlu Menephtah’ın Musa Peygamberin davet çalışmalarına ‘yeryüzündeki mutlak hükümdar’ payesi ile türlü entrikalarla karşı çıkmaları, aykırı fikirler taşıyan kişileri ‘sihirbazlık yapmakla’ yaftalayıp katledilmelerini istemeleri ve âl-i Fir‘avn’a muhalefet edenleri istikrarı bozmaya ve Mısır’ı bölmeye çalışmakla suçlamaları öğretici örneklerdir. ‘’İlahlık’’ iddiasıyla ‘Musa’nın Tanrısından’ büyük olduğunu göstermek için devasa kuleler inşa etmeleri, onlara bağlı ajitatör kullarının hükümdarın sahte kerametlerini övgülere konu ettikleri algı operasyonları, abartılı şatafatlarının Baba Tanrı Re’nin âl-i Fir‘avn’a vacip sayması ve pratikte sınanan verdikleri sözlere sadık kalmamaları Firavunluğun alâmet-i fârikası olmuştur. Firavun, Kārûn, vezir Hâmân gibi tarihsel kişilikler hak olana karşı batılı sembolize eder. Makam, mülk ve rütbe fetişizminin histerik sonuçları üzerine düşünmeyi salık veren bu anlatıda kolektif yalana kan taşıyan ve sahte ilahlara kanan aciz kulların trajedisi önemli bir yer tutar.
Yine Rus fizyolog Ivan Pavlov’un ‘’klasik koşullanma teorisi’’ bağlamında Türkiye’de güncel toplum mühendisliğini irdelediğimizde algıları dumura uğratılan yandaş kitlelerin ve özellikle trollerin sergilediği davranışlar teorinin ‘koşulsuz tepki ve koşullu tepki’ aşamalarıyla paydaşlık taşır. Pavlov’un ‘denekler’ üzerinde ışık ve zilden yararlanarak uyguladığı yöntem Türkiye siyasasına uyarlandığında karşımıza çıkan tablo ‘kozmik mutfaktan’ servis edilen sistematik yalan menüleridir. Bu yalanların taşıyıcısı olan kitleler farkında olmadan toplum mühendisliğinin kurbanı haline gelen ‘denekler’ olmaktadır.
Alevi sorunu mevzu bahis olduğunda tarihsel arka planı olan kolektif yalan hafızası devreye giriyor ve gerçeği karartmaya yönelik canhıraş kampanyalara start veriliyor. Kamusal alanda Alevi imgelerinin görünür olmasını sindiremeyen, nefret duyan ve sistemin tekçi kodlarına göre baskın kimliği öne çıkaran ‘kokteyl’ bileşenler her vesileyle kronik karşıtlıklarını konuşturmaktadır. Burada kurumsal ‘kozmik mutfağı’ Firavunlar düzenine, kullandıkları ayakçı takımını da hem sahte ilahlara tapan aciz kullara hem de kurban haline gelen deneklere benzetebiliriz. Resmi mezhep akidesini kendilerine kalkan yapan tacir odaklar sözüm ona ‘’Ehl-i Bid’at’a’’ ve ‘’râfızî fırkalara’’ karşı mücadeleyi vazife sayar, egemen güçlerin koruması ve yönlendirmesi altında dayatılan homojen kurgulara hizmet eder. Politik alanı bu kurgular bütününe yaslanarak işgal eden, dini dar ajandalarla iktidar ilişkilerine oynayan politize akımlar kaçınılmaz olarak tekfiri çizgiye meyleder. Onlara göre işlettikleri ajandaya sığmayan her fikir, oluşum ve dinamik ‘şeytani’ emeller taşır, fitne odağı gibi kategorize edilir. Alevi, Caferi, Hristiyan, Musevi, Ateist, Deist ve inancını tacirlere malzeme yaptırmayan samimi Sünniler, hedeflerine ulaşmaları yönünde mutlaka aşılması gereken engellerdir. Özellikle Alevi toplumsallığa bakış açıları tarihsel bir tutarlılığa tekabül eder. Yüzlerce yıldır sönümlenmeyen köhne nefretle öfke krizi geçirir, asimile edemedikleri Alevi toplumsallığını kendi kurguları açısından ‘en büyük engel’ görürler. Bu cephede sürekli nükseden kriz hali tabloyu görmek isteyene özetler.
Gelelim güncel meseleye. İlk etapta Alevilerin merkezinde olduğu herhangi bir çalışmayla ilgili olmayan, ama çalışmanın ayrıntıları arasında bulunmalarından dolayı çığırtkanlığa konu edildikleri organize kampanyaya dair bir şeyler söylemek farz oldu. Örgütlü kötülük farklı tonlar barındırarak yine harekete geçti. Kimi ezeli düşman kimi sözde dost kimi de çakma Alevi rolüyle veryansın etti-ediyor. Görünürde ‘’bir bardak suda fırtına koparan’’ kampanyacıları aynı zeminde buluşturan etkenler farklılık arz ediyor olsa da hepsinin yaslandığı duvar Alevifobia gerçeğidir. Konjonktür yerelde kaybettikleri Büyükşehirlerin cenahlarında yarattığı iğreti travmalardan beslenirken, konunun odağına yerleştirdikleri hedef inanç dairesi üzerinden tarihsel kuruntularını da ortama bocalama gayreti söz konusu. Vay efendim! Nasıl olur da bir ‘Alevi Dedesi’ diğer din adamlarıyla beraber resmedilir. Görünür Alevi imgesi karşısında pespaye eziklik bu yavanlıkla dışa yansıdı.
Alevi Dedesinin Sünni Hoca, Hristiyan Papaz ve Musevi Haham ile aynı karede çizime konu olması ezberlerini bozdu, çok da iyi oldu. Zihinsel ve ideolojik putların tek tek yıkılması şart. İBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) niyetten bağımsız asimilasyoncu ve inkârcı cenahın kuyruğuna bastı. Feveran etmeleri kamusal alanda yaşam hakkı tanımadıkları Aleviliğin yerel yönetim bağlamında eşit statüyle anılmasınadır. Aleviler için manevi olarak onore edici bu jest başkaları için kurumsal adaletsizlikle sahneledikleri illüzyonun bozulması korkusunu depreştirdi. Masumiyet ifadesiyle resmedilen Dede çizimine bakıp ‘’Bu Amerikan projesidir’’ diyen ahmaklık ve akıl dışılık elbette nedensiz değil, psikolojik sahada kalelerine golü yediler.
İBB ve Alevi karşıtı güncel kampanyanın taşeronluğunu üstlenen, ağırlıkla siyaset alanında konumlanan döküntü kimi kişilerde ‘inkarcının inkarcıya propagandası’ özelliği taşıyan tariflere mesai harcadı, Alevilere rağmen Alevilik üzerine hadsiz çıkarımlarda bulundu. Çıkarım dediysek içinde Aleviliğin A’sının bile geçmediği, ‘’temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp servis ettikleri’’ hüsnü kuruntularıdır. Böylesi kişiliklerin Aleviler nezdinde değersizliğini uzun uzadıya anlatmaya gerek olmadığı kanaatindeyim. Kurumsal adaletsizlikten yüz bularak saçmalama özgürlüklerini kullanıyorlar. Nasıl olsa Alevileri yok sayarak Alevilik hakkında atıp tutmanın herhangi bir hukuki yaptırımı yok. İnkâr zemininde buluşanlar boşluğa söylenip duruyor.
İBB’yi seçimi tekrarlattıkları halde ezici bir yenilgiyle kaybeden düzen İslamcıları ve onlara payanda Ergenekon artıklarının her fırsatı İBB ve İmamoğlu’nun aleyhine kullanmaları şaşırtıcı gelmiyor. İBB’yi kaybetmeleri inşasına soyundukları ‘yeni rejim’ olgusunda kapanmaz bir gedik açtı, temsiliyet anlamında zayıf düşürdü. Gidici oldukları gerçeğine uyandılar diyebiliriz. Fırsatçılığın bir diğer nedeni ise har vurup harman savurdukları, babalarının çiftliği gibi kullandıkları İBB birikimlerinden mahrum kalmalarıdır. İhale vurgunculuğu, yandaşa bol keseden dağıtılan avantalar, dosya-proje komisyonculuğu, sponsorluk adı altında halka ait olanı iç etme pratiği kesintiye uğradı. Yine kampanyacılar arasında öne çıkan bankamatik unsurların (yandaş kalemşorlar ve troller) mahrum kaldıkları nema kızgınlığı bilinen bir gerçek. Düzenli şekilde ‘’mal bulmuş mağribi gibi’’ İBB’yi kötülemeyi iş edinmiş durumdadırlar. Son olarak da ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ vesilesi ile vızıltı haliyle salvoları başladı. Hem bu defa Aleviler hazırlanan broşür-kitapçıkta ‘Sünnilerle’ birlikte eşit resmedilmiş, din ve vicdan özgürlüğüne vurgu yapılmıştı. Aman Allah’ım daha neler, neler…
İhvancı, selefi, Türk-İslam sentezci ve Ergenekon artığı marjinal ulusalcıları aynı potada buluşturan ortak karın ağrısı İBB’nin içeriğinde; “Eşit Yurttaşların Onurlu Birliği”, “Din ile Devlet İşlerinin Birbirinden Ayrılması”, “Çoğunluğun Yönetme Azınlığın Var Olma Hakkı”, “Demokrasi İçin Sandık Şarttır Ama Yeterli Değildir”, “Çoğulculuk ve Katılımla Nefes Alan Bir Toplum”, “Kuvvetler Ayrılığı ve Hukuk Devleti”, “Hak ve Özgürlüklerin Güvencesi”, “Kişi Özgürlüğü ve Güvenlik Hakkı”, “Din ve Vicdan Özgürlüğü”, “Hak Arama Özgürlüğü”, “Ekonomik, Sosyal, Kültürel Hak ve Özgürlükler” başlıklarının bulunduğu öğretici bir çocuk kitapçığıydı. Her ne kadar görünür Alevi imgesi üzerinden suni tartışma açılsa da ilgili zevatın demokrasi, halk iradesi, cumhuriyet, laiklik ve özgürlükler gibi temel meselelere dair duydukları kronik rahatsızlık bir kez daha gündeme geldi.
Peki ‘kokteyl’ zevatı bu kadar hiddetlendiren bayram çalışmasının muhtevası neydi? İBB Genel Sekreter Yardımcısı Ş.A. Arslan, 23 Nisan vesilesi ile sosyal sorumluluk projesi kapsamında hazırladıkları ve dağıtımına başlanan kolilerde şunların olduğunu söyledi; “TBMM’nin açılışının yüzüncü yılındayız. Biz de yüzüncü yılda 100 bin çocuk hedefiyle yola çıktık. Bugün itibariyle (22 Nisan) dağıtımımız başladı. Bir yüzünde dokuz taş, bir yüzünde satranç bulunan bir zekâ oyununu, kendilerine sunuyoruz. Ayrıca demokrasi ile ilgili çizgi kitabımız var. İBB olarak yıllardır bastığımız “İsa ile Nisa” isimli bir dergimiz var. Onu, 23 Nisan’a özel olarak hazırlattık. Çocuklar için atıştırmalıklarımız da mevcut. Türk bayrağımızı da kolilere koyduk.”
Son olarak hem gerçeğe işaret hem de çağrı yapalım. Alevilere “mürtet, Rafızi, zındık ve gulat” diyen Emevi, Abbasi ve Osmanlı’nın ardılı ‘kokteyl’ zevat tamamen politik hesaplara dayalı İBB karşıtı kampanya çerçevesinde biz Alevileri ne de çok düşünür olmuş… Tamam! Bir an ‘iyi niyetle’ düşündüklerini farz edelim. Bu durumda samimiyetlerini test edilmeliyiz. “Cemevleri Alevilerin resmî ibadethanesi olarak kabul edilsin, ayrımcı mezhep kurumu diyanet kapatılsın” talebini kendilerinin dillendirmesi olmazsa olmaz bir samimiyet testidir. Malum kendileri rejimin şu veya bu şekilde yandaşı olduklarından dillendirme kolaycılığı da yetmez. Somut adım atılması yönünde girişimde bulunmaları gerekir. ‘Lafla peynir gemisi yürümez.’ Özür, gerçeği kabul etme ve tanımayla olur.
Yazımızı ‘’siz bir taraf, biz bir taraf’’ gerçeğinden yola çıkarak şu fıkrayla bitirelim;
‘’Softanın biri Bektaşi’nin önüne geçti:
-Ey Erenler; iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman, dedi.
Bektaşi gülümseyerek:
-Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem, dedi.
28 Nisan 2020 tarihinde kuzgunportal.com yayınlanmıştır.