PİRHA – Prof. Dr. Bedriye Poyraz, ‘Bir İleri Demokrasi Uygulaması Olarak İBB İnanç Masası’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Poyraz yazısında, “İBB ve diğer muhalif yerel yönetimler, nefes aldırmayan siyasi otoritenin baskısına rağmen, her zaman örnek verdiğimiz kuzey Avrupa ülkeleri standartlarında hizmet vermeyi sürdürüyorlar” dedi. Poyraz, İBB’deki İnanç Masası’nda Alevi dedelerinin yer almasının Alevi örgütlerinin başarısı olduğunu kaydetti.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedriye Poyraz PİRHA için ‘Bir İleri Demokrasi Uygulaması Olarak İBB İnanç Masası’ başlıklı yazı kaleme aldı.
Geçen günlerde 90 yaşındaki babasının Hakk’a yürümesinin ardından yaşadıklarını anlatan Poyraz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki İnanç Masası’nın önemine dikkat çekti. Korona salgını nedeniyle uzakta olduklarını belirten Poyraz, babasının camiden kaldırılmasını istemediklerini ilgili mezarlığı arayıp belirttiklerinde kendisine, görevli Alevi dedeleri olduğunun söylendiğini, bunu ömründe hiç duymadığını anlattı.
İBB’deki tüm inançların görevlendirilmiş temsilcilerinin olmasının çok demokratik olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Poyraz, “Alevi gençlerin şehitliğinin bile geçersiz sayıldığı şu günlerde burası İsveç olmalıydı diye düşündüm, rahatladım ve hafifledim. Yani babamın cenazesi İBB tarafından istihdam edilen Alevi inanç önderi tarafından kaldırılacak” dedi.
“İstanbul’da bütün inançlara eşit hizmet sunulması ruhumuza iyi geldi” diyen Poyraz, “Alevi toplumunun özellikle cenaze işlerini inanca uygun bir şekilde yapılabilmesi için 40 Alevi dedesi/piri istihdam edildi. İstihdam edilecek kişiler de yine farklı yaklaşıma sahip Alevi örgütlerin önerileri doğrultusunda gerçekleştirilmiş. Bu yöntemin özellikle vurgulanması gerekiyor. Yani merkezi siyasi otoritenin uygun gördüğü kişiler değil tersine her bir inancın temsilcileri tarafından uygun görülen kişiler atanmış. Kuşkusuz bunu aynı zamanda Alevi örgütlenmesinin bir kazanımı olarak da görmek mümkün” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İnanç Masası’nın uygulamalarına değinen Poyraz’ın yazısının tamamı şöyle:
“HİÇBİR RESMİ KURUMDAN ALEVİ DEDELERİ SÖZÜNÜ DUYMAMIŞTIM”
“Bütün Dünyayı evlerine kapatan bu koronalı günleri daha da kötüleştiren, insanı kimsesiz çaresiz kılan, böylesi bir zamanda babasını kaybetmesi olsa gerek. Babam doksanını geçmişti, bu kayıp sıralıydı. Ancak, Dersim toprağının havası, suyu, kültürü inancı ve tarihi ile mayalanmış, demlenmiş, yoğrulmuş yetmiş yaşına kadar orada yaşamış birisinin doğduğu topraktan uzak bir yerde defin edilmesi en büyük acımız, ama ondan daha da acı olan camiden kaldırılma ihtimali oldu. Babam gibi bütün ömrünü bu yolculuğa hazırlık olarak yaşamış, her günün her anın inanca uygun olup olmadığının hesabını yaparak, bilmeden boğazından haram bir lokma ya da bir bardak çayın geçme ihtimalinin korkusu ve hassasiyetiyle yaşamış birisi için ve geride kalan bizler için onulmaz yara olurdu. Babam Alevi/Kızılbaş inancını yaşayarak öğrenmiş içselleştirmiş, bugünden bakıldığında kavranması zor olan Batıniliği yaşam biçimi olarak pratik eden son kuşaktan birisiydi. Tam bu korkuyla İstanbul’daki ilgili mezarlığı aradım ve aman babamı camiye sokmayın diye derdimi anlatırken, oradaki görevli korkmayın burada dedeler var onlar ilgilenir demesine rağmen ben dede sözünü anlamadım bile. Öyle ya hiçbir resmi kurumdan burada görevli Alevi dedeleri sözünü ömrümde hiç duymamıştım.
“MEZARLIKLARDA BÜTÜN İNANÇLARIN GÖREVLENDİRİLMİŞ TEMSİLCİLERİ VAR”
Sonra işte tam da böyle bir çaresizlik içinde İBB inanç masasında çalışan arkadaşımı arayınca gerçeği öğrendim. Meğer artık mezarlıklarda bütün inançların görevlendirilmiş temsilcileri var, gelen cenazenin aidiyetine göre ilgili kişiler uygun şekilde tören yapıp defnediyor. Alevi gençlerin şehitliğinin bile geçersiz sayıldığı şu günlerde burası İsveç olmalıydı diye düşündüm, rahatladım ve hafifledim. Yani babamın cenazesi İBB tarafından istihdam edilen Alevi inanç önderi tarafından kaldırılacak. Üstelik bu inanç önderi Alevi toplumunun temsilcisi olan Alevi örgütlerinin teminatı ve referansı ile atanmıştı. Bir diğer ifade ile yıllardır Diyanet Başkanlığı tarafından gri pasaportla kaktırmaya çalıştığı dedeliği tartışmalı bir dede değildi.
“SEÇİM SONUÇLARI BİRÇOK ANLAMDA MUCİZE GİBİ GELDİ”
Büyük bir sevinçle tanıklık ettiğimiz son yerel seçimlere atıf yapılmadan, değinilmeden Türkiye demokrasi tarihi konuşulamayacak, tartışılamayacak diye düşünüyorum. Aslında yerel seçimlerin sonuçları birçok anlamda mucize gibi geldi. Bizler gibi zorunlu sürgüne hazırlanan birçok insan için, bu topraklar yeniden geleceğe dair umutlanabilir, yaşanabilir bir vatana dönüştü. Birçok kişinin bu toprakların demokrasiye uygun olmadığına ilişkin karamsarlık önermesi yerle bir olmuştu. Bu da paha biçilemez bir konfor.
“İSTANBUL’DAKİ BÜTÜN İNANÇLARA EŞİT HİZMET SUNULMASI RUMUZA İYİ GELDİ”
Siyasi iktidarın uzun yıllardan sonra ilk defa kaybettiği ve adına demokrasi koalisyonu diyebileceğimiz koalisyonun kazandığı belediyeler yaptıkları her şeyle, attıkları her adımla her gün giderek otoritelerse tek adam yönetimine tehdit olma konusunda el yükseltiyorlar. Ankara’da yaşayan birisi olarak, korona tehlikesi başlar başlamaz Mansur Yavaş’ın kâğıt toplayıcılarını hemen tespit edip onlara kâğıt toplamadan hayatlarını sürdürebilecek maddi olanaklar sağlaması ruhuma merhem gibi geldi. Bu onlarca güzel şeyden sadece birisi.
Ama ruhumuza iyi gelen bir diğer hizmet İBB çatısı altında ve Türkiye tarihinde ilk defa inanç masası adıyla, bir masanın kurulması ve İstanbul’daki bütün inançlara eşit bir şekilde hizmet sunması. Alevi toplumunun uğruna yıllardır mücadele ettiği, katliamlara uğradığı laik-demokratik kriterlere çok uygun bir yapılanma olduğunu vurgulamak gerekir. Beş kişilik ekipten oluşan bu masa, gelişmiş demokratik ülkelerin kamu hizmeti anlayışı ve aynı zamanda laik-demokratik kriterlere uygun standartlarda hizmet sunuyor. Doğrudan Başkan İmamoğlu’na bağlı olarak çalışan İnanç Masası Sünni, Hristiyan, Yahudi, Ermeni herkesin kolaylıkla ulaşabildiği derdini sorununu anlatabildiği olanaklar ölçüsünde çözümlerin üretildiği bir birim. Hem Alevilik hak talepleri açısından hem de kamu hizmeti kavramı açısından bakıldığında bu sessiz sedasız oluşan yapı nerden baksanız muhteşem bir uygulama ve hatta rüya gibi bir şey.
“BUNU, ALEVİ ÖRGÜTLERİNİN KAZANIMI OLARAK GÖRMEK MÜMKÜN”
Bu masada görevli olan Vedat Kara, Alevi toplumunun ve örgütlerinin çok iyi bildiği, tanıdığı, bütün ömrünü topluma ve Yol’a gönüllü hizmet etmek olan aynı zamanda bütün farklılıkların haklarına ve hassasiyetlerine karşı da duyarlı, ilgili ve bilgili bir kişi. Bununla birlikte, arkadaşım bu masada Alevilerin temsilcisi olarak değil Alevi toplumunun temsilcisi olan Alevi örgütleriyle Büyük Şehir Belediyesi karar mekanizmaları arasında sadece aracılık yapan alanının doğru bir uzman diyebiliriz. Diğer inançlar için de benzer uygulama var. Böylece Alevi toplumuna ya da Alevilikle ilgili herhangi bir ihtiyaç söz konusu olduğunda, farklı yaklaşımlara sahip Alevi örgütlerinin bir tür uzlaşısıyla hizmet gerçekleştiriliyor. Mesela Alevi toplumunun özellikle cenaze işlerini inanca uygun bir şekilde yapılabilmesi için 40 Alevi dedesi/piri istihdam edildi. İstihdam edilecek kişiler de yine farklı yaklaşıma sahip Alevi örgütlerin önerileri doğrultusunda gerçekleştirilmiş. Bu yöntemin özellikle vurgulanması gerekiyor. Yani merkezi siyasi otoritenin uygun gördüğü kişiler değil tersine her bir inancın temsilcileri tarafından uygun görülen kişiler atanmış. Kuşkusuz bunu aynı zamanda Alevi örgütlenmesinin bir kazanımı olarak da görmek mümkün.
“DEVLET, ALEVİLERE YÖNELİK OYALAMA TAKTİĞİNİ BENİMSEDİ”
Alevi Örgütlerinin özverili hak talebi mücadelelerine karşın, Devlet Alevilere yönelik sadece oyalama taktiğini benimsedi. Öyle ki AB adaylık müzakere sürecinde Kürt Meselesi, Ermeni meselesi, Kıbrıs sorunu gibi tabu denebilecek konuların çözümüne ilişkin ciddi adımlar (sonuçlandırılmasa da) atılmasına rağmen Alevilik ile ilgili hemen hiçbir değişiklik yapılmadı. Bu dönemin politikasını Erdoğan’ın “Alevilik Ali’yi sevmekse en büyük Alevi benim” şeklinde dile getirdiği ve aslında Alevilikle hiçbir ilgisi olmayan klişe devletin Alevi politikasının temel düsturuydu. Bu düsturun bir tezahürü olan Alevi Açılımının da baştan sona fiyasko demek yanlış olmaz. Başlarken Maraş Katliamı’nın en önemli sorumlusu ve organizatörlerinden birisi olan Ökkeş Kenger (Şendiller)’in davet edilmesinden tutun da sonuç raporunda da açıkça yer alan Alevileri nasıl asimile edeceğiz, Sünni imamlarla mı yoksa Alevilerden devşirdiğimiz dedeler aracılığı ile mi yapacağız sorusuna yanıt aramaktan başka bir şey olmadığını açıkça görüldü. Tam da bu nedenle Alevi örgütleri masayı terk etti.
“BROŞÜR, DEMOKRASİ MÜCADELESİNDE REFERANS OLACAK NİTELİKTE”
Tekrar İBB’nin hizmetlerine dönecek olursak 23 Nisan vesilesiyle çocuklara gönderilen broşür Türkiye Demokrasi mücadele tarihinde yerini alacağı gibi, çocuklara Cumhuriyet ve Demokrasinin ne demek olduğunu AB standartlarında hatta en gelişmiş demokratik ülkelerin kriterlerine uygun biçimde, insan hakları, eşit yurttaşlık kavramının ne demek olduğunu, kadın erkek eşitliğini üzerine kurulu adeta ortaöğretimde okutulmasını hayal ettiğim bir giriş kitabı niteliğinde. İnanıyorum ki bu broşür çok konuşulacak tartışılacaktır. Demokrasi mücadelesinin ve kavramının nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin referans kaynağı olacak nitelikte. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
“BASKIYA RAĞMEN ÖRNEK HİZMET VERMEYİ SÜRDÜRÜYORLAR”
Bu broşürde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiği, inanç ve ifade özgürlüğü, farklı inançların eşit biçimde ibadet etme hakkı ve anlayışı üzerine kurulu tek kelime ile muhteşem bir görsel ve dil kullanılmış. Görselde, bir Sünni, bir Hristiyan, bir Alevi ve bir Yahudi inanç önderi inanılmaz bir sevimlilikle resmedilmiş. Bu görseli gören herhangi bir çocuğun bırakın kendinden farklı olana karşı bir ayrımcılık duygusuna kapılması tersine kendi inanç önderi ile diğerleri arasında bir fark olduğunu bile düşünmeyecektir. Doğrusu AKP’li trollerin varoluşuna ciddi bir tehdit olduğu kesin. Böyle bir anlayışın bizatihi onların varlığına meydan okuyacağı çok açık. Gelişmiş demokratik ülkelerde ilkokuldan başlanarak, çocuklara, farklılıklarla birlikte yaşama anlayışı uygun yöntemlerle anlatıldığı için demokrasi kültürleri gelişiyor, güçleniyor ve herkes en kıymetli mücevher gibi pamuklara sarıp sarmalayarak, koruyup kolluyor. İşte İBB ve diğer muhalif yerel yönetimler nefes aldırmayan siyasi otoritenin baskısına rağmen, her zaman örnek verdiğimiz kuzey Avrupa ülkeleri standartlarında hizmet vermeyi sürdürüyorlar. Zaten broşürü incelediğinizde burası İsveç mi yoksa rüya mı diye bile düşünebilirsiniz. Herkesin, hepimizin sahip çıkması destek vermesi boynumuzun borcu.”
29 Nisan 2020 tarihinde PİRHA‘da yayınlanmıştır.