Tamer ÇİÇEK –
Hüzünlü Bir Retrospektif
Son beş sene içinde iç ve dış dinamiklerde meydana gelen büyük kırılmaların etkileri her sektörde olduğu gibi turizm sektöründe de kendini iyice hissettirmiş durumdadır. 2017 yaz sezonu yaklaştıkça turizm sektörü gerçeklerle biraz daha yüzleşmek zorunda kalacak gibi görünmektedir. Aslında Türk turizmi, ilk sınavını 2009 yılında Davos gerginliğinde vermiştir.
Türk turizmi Davos sonrası kaybettiği yaklaşık yarım milyon civarındaki İsrailli turistin yerini diğer destinasyonlardan gelen turistlerle doldurmayı başarabilse de, (özellikle Arap dünyası) ileriki zamanlarda ortaya çıkacak iç ve dış kaynaklı krizlerde bu sektörün ne kadar kırılgan olabileceğinin sinyalleri açıkça hissedilmiştir. Sonuç olarak aradan geçen beş yıla rağmen İsrail pazarında bugün 2008 yılı rakamlarına hala ulaşılamamıştır.
2015 yılına gelindiğinde, 2014 yılına oranla gelen toplam turist sayısında herhangi bir değişiklik gözlenmezken, aslında piyasalarda bir sorun hissedilmeye başlanmış ancak rakamlar nedense bunu göstermemektedir. Öbür taraftan Batı ve kuzey ülkelerinde Türkiye üzerine siyasi homurdanmalar çoktan başlamıştır.
24 Kasım 2015, Türkiye Turizminin dönüm noktası!
Bu dönemde Türkiye turizm sektörü bu kırılganlığın ancak yarı farkında olarak yoluna devam etmeye çalışmıştır. İşte bu yarı farkındalık 24 Kasım 2015 tarihinde Rus uçağının düşürülmesi sonrası gelişen olaylar ile tam bir acı farkındalığa dönüşmüştür. Bu zamana kadar açık bir biçimde ifade edilemeyen, tüm sorunlara rağmen etkisi geçiştirilen turizm krizi, artık üzeri örtülemez hale gelmiştir. 2016 yazında Akdeniz ve Ege kıyılarında son 30 yıldır ilk defa olmak üzere iş olmadığı için oteller kapanmıştır.
Benzer şekilde, turizmin kalelerinden olan İstanbul da krizden nasibini almıştır. Kriz öncesi son on senede İstanbul’un en önemli turizm bölgelerinden biri haline gelen Talimhane’de otele dönüşmeyen bina kalmamış, Talimhanenin etrafındaki bölgeler de teker teker otele dönüşmüştür. Bu krizin başlamasıyla önce oda fiyatları 1999 deprem sonrası fiyatlarına dönmüş, hatta daha da gerilere düşmüştür; zira o zamanlar otel oda sayısı bu kadar fazla değildir. Ara sokaklarda açılan küçük pansiyon ve oteller teker teker kapanmaya başlamış; Ardından İstanbul’un en makbul otel mekânı Taksim meydanda, Talimhane’deki oteller de tek tek kapanmaya başlamıştır. İstanbul’un birçok bölgesinde inşaatı bitmesine rağmen, otelini hiç açamayanlar olmuş, birçok yatırımcı ise inşaatlarını durdurma yoluna gitmiştir.
2019’da dünyanın en büyüğü olması hedeflenen havalimanı inşaatı tam gaz devam ederken, 2016’da Türk Hava Yolları, 30’un üzerinde uçağını hangarlara çekip, onlarca destinasyondaki uçuşlarını iptal etti. Önemli bir kısmının ise frekanslarını düşürdü. Yani aslında kapasitesini bile dolduramayacak duruma geldi. Uçaklarımız dolamazken otellerimiz dolabilir miydi? Peki bu sürece nasıl gelindi? Rus turistlerin yaz rotalarını başka destinasyonlara çevirmesi tek sebep miydi? Krizin gelişi belli değil miydi?
Aslında evet belliydi. 2009 Davos krizinde Ortadoğu’da bir efsaneye dönüşen Türkiye’nin bu gidişi bir kaç yıl daha sürecek ama potansiyel müşterilerin bir kısmı yavaş yavaş çekilecekti. 2010’da Arap Baharı başlayıp liderler değişirken, Türkiye’nin kimin yanında ve kimin karşısında durduğu da turizminin geleceğini etkileyecekti. Ancak bu süreçte Arap dünyasında şaşalı konuşmalar, buluşmalar, toplantılar ve yatırım vaatleri batıya ve kuzeye sırtımızı dönmemize sebep olmuştur.
Arap Baharı’nın Türkiye Turizmine etkisi
Arap baharı, Türkiye destinasyonuna yüksek ilgi gösteren bazı ülkelerin turist sayısında düşüş yaşanmasına sebep olurken, Akdeniz’de Tunus ve Mısır gibi rakip destinasyonlardan kaçanların güneydeki otellerimizi doldurması ile aynı zamanda yukarı doğru bir ivme kazandırmıştır. Ancak yaşanan politik sorunların ve bunların Türkiye’ye yansımasının tersine dönmesi çok uzun sürmedi.
Arap baharı sürecinde başta pozitif gibi görünen etkilerin tersine dönmesi ve gerçek sonuçların ortaya çıkması ise Suriye’de oldukça uzun süren bir savaşın patlak vermesi ile olmuştur. 2010 senesinde neredeyse 1 milyon turistin geldiği Suriye’den gelen turist akışı 2011’de başlayan karışıklıkla bir anda durmuş, hatta beraberinde Ürdün ve Lübnan’dan gelen akışı da durdurmuştur. Krizin ilk kurbanları hiç sesleri çıkamayan güney illerimiz Gaziantep, Hatay, Mersin ve Adana olmuştur. Hem turistik amaçlı hem de ticari faaliyetler bıçak gibi kesilmiştir. Üstelik bu iller yoğun bir göç dalgasına maruz kalarak demografik yapılarında değişikler yaşamıştır. Bütün bunların yanında Suriye savaşı sadece Suriye’deki turistleri etkilemiyor; buradan başlayıp, Irak, İran ve Rusya’ya kadar uzanan tüm bölgenin turist sayısını bu etki ile değiştiriyordu.
İstatistikler ne ifade eder?
2011’den 2016 yılı sonuna kadar, TÜRSAB ve Turizm Bakanlığın verdiği gelen turist istatistiklerine bakıldığında, orta doğudaki rakamlar ya geçmişle aynı gibi görünmekte ya da artarak devam etmektedir. Ancak ne hikmettir ki bu istatistikler, turizmdeki krizi açıklamaya yetmemektedir. Türkiye’ye gelen turist sayısına ve bunun getirisine bakıldığında da durum aynı. Zira TÜRSAB ve Bakanlık istatistiklerine göre, turist sayısı %31 gerileyerek 36 milyondan 25 milyona inmiştir. Gelir ise 9 milyar dolar eksilmiştir. Ancak bu kadar bir azalma ile Türkiye turizmi yarım milyon işsiz üretmiş, yüzlerce acente kapanmış, yüzlerce otel el değiştirmiş, yüzlerce işletmeci otelini yazın açamamış ya da iflasa doğru sürüklenmiştir. Dahası binlerce otel yok pahasına satışa hazır duruma gelmiştir.
Suriye savaşının başından itibaren uluslararası karakterli bir kriz olması ve müdahil aktörlerin aynı zamanda Türkiye ile turizm ortağı olması, krizin bu sektör üzerinden de yönetilmesine sebep olmuştur. Ancak, krizin kendini tam anlamıyla göstermesi Rus uçağının düşürülmesiyle beraber gerçekleşmiştir. Uçak krizi sonucunda Türkiye, bölgenin en güçlü ülkesi Rusya ile karşıt cephelerde kalmıştır. O zamana kadar Rusya’nın hayatımızdaki yerini kimse bu kadar iyi anlamamıştır desek yanlış olmaz herhalde. Rusya’dan gelen turistler bir anda kesilip Rusya’daki Türk şirketler de tek tek kapatılınca, tüm turizm sektörünün konuştuğu bir numaralı konu Rusya olmuştu.
YILLAR | % DEĞİŞİM ORANI | ||||
2014 | 2015 | 2016 | 2015/2014 | 2016/2015 | |
AVRUPA OECD | 16 376 814 | 15 870 330 | 10 352 977 | -3,09 | -34,77 |
Tüm bu olumsuzluklara ilaveten veya bu olumsuzlukların sonucu olarak; patlayan bombalar, darbe girişimi, Türkiye’nin Suriye’deki çatışmalara müdahil olması ve final olarak yılbaşı gecesi Reina’ya yapılan terör saldırısı sonucunda Türkiye krizin derinliklerine doğru sürüklenmiştir. Elbette bundan en çok etkilenen sektörlerden biri turizm sektörü oldu. Türkiye dünya manşetlerinde bir numaraya oturdu. Avrupa, Amerika ve bazı Orta Doğu ülkelerinden yapılan Türkiye’ye seyahat etmeme çağrıları ve uyarıları ardı ardına geldi. Avrupa ve Amerika yangından ilk kaçanlar olmuş; ilk bir kaç olayda turist akışı zaten hızlıca kesilmişti. Oysaki Türkiye’nin en büyük turist potansiyeli, Avrupa ve Rusya’dan geliyordu.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini normalleştirme çabaları maalesef turizmde ibreyi tersine çevirmeye yetmedi. Cumhurbaşkanı seviyesinde yapılan ikili görüşmelerde bile turizm öncelikli gündem maddesi olması dahi Rus turistlerin istenen sayıda Türkiye’ye gelmesine yetmedi. Ancak bu trendin sadece Türkiye’den kaynaklandığını düşünmek büyük resmi görememek anlamına gelir.
YILLAR | % DEĞİŞİM ORANI | ||||
2014 | 2015 | 2016 | 2015/2014 | 2016/2015 | |
RUSYA FED. | 4 479 049 | 3 649 003 | 866 256 | -18,53 | -76,26 |
Bölgede yeni destinasyonların, Yeni rakiplerin oluşması: Bakü, Batum, Ex-Yugoslavya…
Nitekim, bu konjonktürel dalgalanma esnasında hiç beklenmeyen bir durum; Türkiye’nin çevresindeki yeni destinasyonların bizden kaçan turistleri başarılı bir şekilde kendine çekmesi oldu. Özellikle sadık müşteri olan Ortadoğu, kendine yeni destinasyonlar üretti. Sovyetlerden ayrıldıktan sonra her fırsatta kendini göstermeye çalışan Bakü, yeni vize politikası ile bir anda Ortadoğu’nun birçok ülkesinde günlük tarifeli uçuşlar almaya, turistik sezonlarda ise charter uçuşları karşılamaya başladı. Vize politikası ile hem Ortadoğuluları hem de Ortadoğu’da yaşayan yabancıları cezbeden bir diğer ülke de Gürcistan -Batum oldu. Batum, gece hayatı, Casino ve deniz ile oldukça çekici bir hale geldi.
Sochi ile Batum arasında bir küçük deniz kenarı ülkesi, Abhazya; 2016 yılında Rusya’dan en çok turistin gittiği destinasyon olmayı başarır sesiz sedasız.
Bu esnada, kapitalizme geçiş sürecini oldukça uzun ve sancılı yaşayan Ex-Yugoslavya’dan kopan her ülke kendini bir turistik destinasyon olarak dünyaya tanıtmayı başardı. Karadağ, Bosna, Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan, Slovenya hava yollarının rotalarında yer edinmeye başladı ve yatırımcıların dikkatini çekti. Hatta zengin müşteri trafiği olan cruise turlarının durakları arasında girmeyi başardı ve otel sayılarını hızla artırmaya devam etmektedir.
Rusya’dan Turizme yeni destinasyonlar: Sochi ve Kırım
Rusya ise Türkiye ile her türlü anlaşmayı yapmasına rağmen, bu krizi, kendi ülkesinde uzun süredir arzu ettiği yeni turizm destinasyonları yaratmak için eşsiz bir fırsat olarak gördü. Dünya çapında bir turizm destinasyonu olmasını istediği Sochi’ye gidenler için ek destekler verdi, burayı pahalı bulanlara ikinci dereceden bir destinasyon olarak Kırım’ı ön plana çıkardı. Açıkçası, Kırım’ı Ukrayna’dan henüz almışken Türkiye’deki kriz, buradaki turistik tesisleri pazarlamak için ideal bir fırsat oldu.
İran’ın Yeni destinasyonları: Sochi, Saint Petersburg, Bakü ve Batum
Benzer şekilde, Suriye krizinde çoğu zaman Rusya ile eş güdüm halinde hareket eden İran Türkiye’ye gelen uçuşları her fırsatta azaltarak turist akışını yavaşlatmaya çalıştı ve Rusya’nın turistik şehirleri Saint Petersburg ile Sochi, İranlı turistlerin yeni destinasyonu oldu. İran’ın son dakikaya kadar vermediği charter permileri de Bakü ve Batum’a seyahati teşvik etme niteliğindedir.
Gelinen durum itibarı ile Türkiye turizminin eski haline gelmesi sadece zamana bağlı olmayacaktır. Türkiye’nin özellikle iç çatışmaları başarı ile sonuçlandırması sonrasında dahi turizmin normalleşmesi için ilave tedbirler ve bakış açıları geliştirilmesi gerekecektir. Yeni destinasyonlar keşfeden turistleri yeniden geri çekmek için ek bir çabaya ihtiyaç duyulacağı aşikâr. Bu açıdan Turizm Bakanlığı ve TÜRSAB’ın tur operatörleri ve acenteler ile bir araya gelerek konuya bu açıdan da bakması elzemdir. Bundan böyle klasik fuarlar ve workshop davetleri yeterli olmayacak, bu turistleri geri çekmek için daha somut tedbirlere, teşviklere ihtiyacımız olacağı kesinlik arz etmektedir.
Yeni rakiplerimizi iyi analiz etmek ve kendi içimizde yapmamız gereken yenilikleri planlamak gerekecektir. Dünyada bizimkiler gibi tesisler olmadığı ve dünyada bizimkiler gibi yemekler olmadığı –gerçek bile olsa- böbürlenmeleri ile Türkiye turizmini kurtarmak pek mümkün görünmemektedir. Önemli olan buna bizim inanmamız değil dünyanın inandırılmasıdır.
Ayrıca, genç komşu destinasyonlarımızın bize güçlü rakip olacağı aşikar, zira Batum’daki Sochi’deki otel inşaatları Türkiye firmaları tarafından yürütülmekte. Azerbaycan, model olarak Türkiye’yi alıyor ve Bakü’nün önemli sayıda otelinin başında Türkiyeli profesyoneller bulunuyor. Türk yatırımcılar balkanlardaki boşluğu doldurmak için oralarda araştırmalar yapıyor. Yani istemesek de sahip olduğumuz deneyimleri yavaş yavaş kendimiz taşıyoruz rakiplerimize. 2000’li yıllarda rakip olarak Mısır, Yunanistan, İspanya’yı konuşurken, önümüzdeki 10 yılda bu yeni destinasyonları konuşacak gibiyiz.
Kısacası klasik tanıtım çalışmalarından çok yeniden imaj tazeleme, güven yaratmak gerekecektir. İçerde bir istikrar ihtiyacımız olduğu kesin. Ancak bunun yanı sıra dışarda da istikrarlı politika üretmek bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Bunun yanı sıra yeni segmentler üretmek ve bunları çalışır hale getirmek gerekecektir. Tüm bunları yaparken de çevremizi çok iyi irdelemek durumundayız.