Aradan bir yıl geçti. Heyecan, koşturmaca, stres ve korkunun ardından büyük bir coşku ve sevinçle biten bir “Hrisi günü” daha yaşadık.
Heyecanlıydık; özlediğimiz dostlarımız gelecekti, onlarla hasret giderecek ve çocukluk günlerimizi anımsayacaktık. Heyecanlıydık, yüzlerce hemşerimizi bir arada görecektik.
On beş gün önce işler planlanmış ve görev taksimi yapılmıştı. Hafta içinde yaptığımız değerlendirme her şeyin yolunda olduğunu gösteriyordu. Cumartesi geldi çattı ve koşturmaca başladı.
Koşturmaca, ama maraton değil, yüz metre koşusu gibi bir koşturmaca. Planlar suya düşmüştü. Her şey planlananın aksine seyrediyordu, bu da bizi strese sokmuştu. O gece herkes barut fıçısı gibi patlamaya hazırdı.
Korkuyorduk; ya pişirilen hrisi kıvamında olmazsa, ya dostlarımız beğenmezse?.Ama aklımızın ucundan geçmeyen bir gelişme gece saat 23.30 da bizi dondurdu. Şok geçirdik. Geleneklerimize göre hrisinin olmasa olmazı o gün olmayacaktı. Çaresizlikler içinde kıvranırken, dostumuz Rafi imdada yetişti. Gecenin bir yarısıydı aradığımızda, durumu anlattık, bizi teskin etti, moral verdi ve hep beraber sabah ola hayrola deyip sabahı bekledik. Sabah saat 09 dolaylarında Rafi arkadaşımız problemi çözmüştü ve bizi rahatlatmıştı. Korkuyorduk ya pişirdiğimiz hrisi gelen dostlarımıza yetmezse, ne yapacaktık?
Saatler 00:20’yi gösterirken, ya bismillah deyip ateş yakıldı. Salah usta bütün gece kazanın başındaydı. Ateşin kontrol altında olması gerekiyordu. Yoksa kazanın dibi tutacak hrisi mahvolacaktı. Kah ateşe odun atıyor, kah alevlenen odunları geri çekiyordu. Ve bitmeyeceğini sandığımız o gece yavaş yavaş kendini güne bırakırken Saat 08,30 da Salah usta son kontrollünü yaptı kararlı ve gür bir sesle “su getirin” dedi. Hrisimiz pişmişti, kazanın altındaki ateş çekilerek ,(közler ve kızgın kül hariç ) söndürüldü.
Pazar günü dostlarımızı beklemeye başladık. İlk gelen kilometrelerce uzakta oturan (hrisinin yapıldığı yere 45-50 km) her zamanki güleç yüzü ve kararlılığıyla dostumuz Rafi oldu. Saatler 11.00 ı gösterirken dostlarımız gelmeye başladı. Beş, on derken getirilen 100 sandalye dolmuştu. Bu defa tatlı bir telaş aldı bizi, kimimiz yerlere hasırlar seriyor, kimimiz sandalye getirmeye giderken, telefonlar çalmaya başladı. Arayanlar dostlarımızdı, bizden yeri tarif etmemizi istiyorlardı.
Mutluyduk, mutluluğumuza diyecek yoktu. Her senekinden çok kalabalıktı gelen dostlarımız, gelen dostlarımızın gülen yüzünü, birbirleriyle kucaklaşmalarını, bir birleriyle sohbetlerini gördükçe mutluluğumuz artıyordu. Mutluyduk ek olarak getirilen sandalyeler, yere serilen hasırlar dolmuş, onlarca arkadaşımız ayakta kalmıştı ama şikayet etmiyorlardı.
Dualar okundu ve hrisi’nin dağıtımına başlandı.
Bu sene hrisi farklıydı; onu her senekinden çok farklı kılan paylaşım ve katılımdı. Hrisi’nin yapılacağını duyanlar yardım elini uzatmış, “ben de varım, ben de geleneğime sahip çıkıyorum” dercesine katkılarını sunuyorlardı.
Hrisi günümüze kurbanın alınmasında; Hıdır AYAZ, Murat KUDRET , Tuncay YANGIN, Serkan Merih YILMAZ, Merih YANGIN, Serap KUDRET, Orhan SAHİLLİ, Nizam ÇELİK, Metin ATLAN, Fahir Semir ABACI, Ahmet KARA, Adnan DENİZ, Reyyad ORUÇ, Necdet ORUÇ, Çiğdem Doğruel MANSUROĞLU, Gökhan MANSUROĞLU, Semir CAMUZ, İnan UÇAR, Mehmet BÜYÜKAŞIK,
Buğday temininde; Mithat CELEB, Fatih CELEB,
Odun ve ekmek tedarikinde: Süleyman GEZGİN, Yılmaz GEZGİN,
Su temininde; Serkan KAZAN,
Kuyruk yağı ve tuz sağlanmasında; Yüsra HATAY
Çevrenin temizlenip düzenlenmesinde; Ayhan KUDRET, Abdullah KARA, Selen KARA, Rıdvan BAKIMCI, Kerem ÇAKMAK,
Hrisi’nin pişirilmesinde; Salah GÜLEN, Murat KUDRET, Tuncay YANGIN, Serkan Merih YILMAZ,
Her sene bize evini açan, bizim kahrımızı çeken çok değerli dostumuz, ağabeyimiz AHMET RENDE’ye
Geç saatte yaşadığımız sıkıntı ve stres yüzünden gece yarısı uyandırdığımız, bize gösterdiği anlayış, sarf ettiği gayret, her zamanki fedakar ve yardımseverliği için dostumuz Rafi OKUYAN’a
Ve bizi yalnız bırakmayan, günümüze katılmakla bizi onurlandıran tüm hemşehrilerimize
CANI GÖNÜLDEN TEŞEKKÜR EDERİZ.
Huzdat HATAY
ASİ-DER
Yk. Üyesi