Eser PAŞA
Sosyal Bilgiler Öğretmeni
Giderek iyi bir lise ve iyi bir üniversiteyi kazanmanın zorlaştığı bu yıllarda başarının en önemli anahtarı çalışmaktır. Çalışmak denildiğinde sadece çocuklara yönelik bir faaliyet akla gelmemelidir. İster dershane olsun, ister okul olsun herkesin üstüne düşen görevleri vardır ve herkes çalışmalıdır. Nasıl bir masayı ayakta tutan 4 ayağı varsa başarılı bir eğitimin de 4 ayağı vardır. Bunlar; idare, öğretmen, veli ve öğrenci işbirliğidir. Bunlardan biri eksik kalırsa başarının gelmesi de nerdeyse imkânsız gibidir. Aileler, çocuklarının okul başarısına katkıda bulunabilmek ve daha nitelikli bir eğitim- öğretim ortamında hayata hazırlanmalarını sağlayabilmek için öncelikle kendi çocuklarını iyi tanımak durumundadır. Çocuğunu iyi tanımayan, çocuğunun olumlu ve olumsuz davranışları hakkında bilgi sahibi olmayan, bulunduğu yaş grubundaki çocukların ilgi ve eğilimlerinden habersiz anne-babaların, okul-aile ilişkilerini geliştirme ve çocuğunu hayata hazırlama noktasında yeterli destekte bulunabileceğinden söz etmek mümkün değildir. Sağlıklı bir okul-aile işbirliğinin yolu, aile ve okul arasında öğrenciye ilişkin sağlıklı bilgi akışının sağlanmasından geçtiği göz önünde bulundurulduğunda, aileler için kendi çocuklarını tanımanın, onların ilgi, eğilim ve davranışları hakkında yeterli bilgi sahibi olmanın önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Çocuğun gelişimi süreci son derece önemlidir. Nasıl güçlü bir binanın temeli o denli önemliyse okula yeni başlayan bir öğrencinin güçlü bir temele sahip olmasında gelişim süreci o denli önemlidir. Unutmayınız ki, bu günün küçüğü yarının büyüğüdür. Ünlü şairimiz Abdülhak Hamit Tarhan bakın çocuğu nasıl tarif etmiş:
“Kim demiş ki çocuk küçük bir şeydir, Bir çocuk belki en büyük şeydir”
Çocuklara bir büyük gibi davranmak onlarda coşku oluşturur, onları mutlu eder; ileriki hayatlarında topluma mutlu bireyler kazandırılmış olur. İşte bu noktada, okula yeni başlayan çocuk, anne-babasından aldığı bu coşkuyla, onlardan gördüğü yüksek ilgiyle, aile ve okul kargaşası yaşamadan dengeli bir şekilde eğitimine devem eder.
Okulun amacı çocuğun sosyalleşmesine katkıda bulunmaktır. Oysa çocuk okulda bazı kurallarla karşılaşacak. Peki, bu durumda, sanki iki zıt yaklaşımmış gibi görünen “sosyalleşme” ve “kurallar” çocuğa nasıl izah edilecek? Burada anne-baba ve eğitimcilere düşen, sıkı bir işbirliği neticesinde, sosyalleşmenin, iyi bir vatandaş olmanın bazı kurallara uymaktan geçtiği çocuğa tatlı bir dille ve örnek davranışlarla ifade etmektir. Okula yeni başlayan çocuklara söylenecek sözlerin en güzeli sevgi içerikli sözlerdir. Bir çocuk henüz 6-7 yaşlarındayken sevilmediğini hissettiği sürece kendini değersiz görür.
Çocuk, okulun ilk zamanlarında anne ve babasıyla öğretmenini karşılaştırır. Öğretmeninde gördüğü güzellikleri anne ve babasında da görmek ister. Onun minik yüreğinde çelişki yumağı oluşturup onu mutsuz etmek istemiyorsak anne ve baba olarak çocuklara örnek olmalıyız. Anne babasının yalan söylediğini gören bir çocuktan yalan söylememesi gerektiğini beklemek tutarlı bir davranış değildir. Aynı şekilde anne babasından sinir, öfke, tahammülsüzlük gören çocuktan sakinlik beklemek de haksızlık olur.
Sonuçta çocuk söze değil davranışa bakarak öğrenir.
Çocuklar, başta anne ve babaları olmak üzere aile bireylerinden ayrılmak, uzun bir süre onlardan farklı bir mekanda zaman geçirmek istemezler. Böyle bir durumda yalnızlık hissine kapılmalarının altında yatan sebep yine ebeveynlerden kaynaklanıyor olabilir. Anne-baba sürekli olarak bir kaygı hissiyle ve aile bireylerine bir şey olacağından korkarak yaşamışsa, bu durum bilinmelidir ki çocuk üzerinde de olumsuz etkiler doğurmuştur.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, ilkokula başlama çağında olan çocukların %5’i okul korkusu yüzünden derslerden geri kalmaktalar. Böyle bir durumda anne-babalar aile zeminlerinin ruhsal kontrolünü yeni baştan araştırıp düzeltmeliler. Okul korkusu yaşayıp okula gitmeyen çocuklarıyla ilgili olarak ebeveynlerin dikkat etmeleri gereken diğer noktalar şunlar:
- Eğer çocuğunuz okuldan önce normal davranış içerisindeyse, fakat okul vakti geldiğinde “başım ağrıyor, rahatsızım/” gibi şikayetlerde bulunuyorsa aldırış etmeyin, onu okula gönderin. Çünkü bu anlık ve şartlı bir şikayettir.
- Nasıl başlarsa öyle gider. Her şikayetini ciddiye almayın. Fakat öğretmeniyle de irtibat halinde olun.
- Çocuğunuz okula geç kalmış olsa da onu okula mutlaka ulaştırın. Çünkü ilk haftalar son derece önemlidir.
- Eğer çocuğunuz okuldan ayrılıp eve gelirse ona kızıp bağırmayın. Okula geri götürmeye tatlılıkla ikna etmeye çalışın.
- Öğretmeni çocuğunuz hakkında bilgilendirin. Öğretmen çocuğu ne kadar iyi tanırsa o kadar sağlıklı bir iletişim ortamı oluşur.
- Çocuğunuzun okula devamı konusunda okul görevlilerinden yardım isteyiniz.
- Güzel ve komik küçüklük anılarınızı çocuğunuzla paylaşınız. Özellikle öğrencilik yıllarınızla ve okulun ilk günüyle ilgili hatıralarınız çocuğunuzun çok ilgisini çekecektir.
- Okul korkusuyla ilgili olarak çocuğunuzla tatlı tatlı konuşun. Onu küçümseyip suçlamayın.
- Çocuğunuza okula devam ettiğinde ne gibi bir kötülük ya da zarar görmekten korktuğunu sorunuz ve ardından neden okula gitmek istemediğiyle ilgili duygularını öğreniniz. Vereceğiniz olumlu yanıtlar karşısında okulun korkulup kaçılacak bir yer olmadığını anlayacaktır.
Okullarımızda rehberlik servisi en üst seviyede olmalıdır. Aslında bana kalırsa rehber öğretmenler de derslere girmelidir. Rehberlik dersi diğer dersler gibi ders programında değişik saatlerde ve sınıflarda olup da rehber öğretmenler girerse daha faydalı olacağına inanıyorum. Çünkü rehberlik adı altında verdiğimiz derslerin uzmanı rehber öğretmendir ve rehberlik derslerinde son derece önemli etkinlikleri rehber öğretmenler tarafından yapması daha verimli olacağını düşünüyorum. Bu da rehberlik saatinin değişik saatlerde ders programına konulmasıyla halledileceğini düşünüyorum. Bir insanın hayattaki en önemli varlığı çocuklarıdır zaten. İnsanın bu kadar çalışmasının, en sevdiği insanları bırakıp yurtdışına gidebilmesinin en önemli sebebi çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamaktır. En iyi yatırım insana yapılan yatırımdır. İnsana yapılan yatırımın en önemli payını eğitim almalıdır. Dinimize göre de bir insanın çocukları topluma faydalı insanlar olurlarsa o insan için en önemli sevaplardan biri olur. Bir çocuğun kişiliğinin şekillenmesinde anne babanın tutumu kısaca yetiştirilme ortamı son derece önemlidir. Bunu aşağıdaki şiir en iyi şekilde açıklamakta.
Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse, kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse, takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk aile sevgisini yaşamışsa, okulu sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk anne-baba sevgisini yaşamışsa, öğretmeni sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk kardeş sevgisini yaşamışsa, arkadaşlarını sevmeyi öğrenir.
Kısacası;
Eğer bir çocuk sevgiyle yetiştirilmişse tüm insanlığı sevmeyi bilir
Kendi kültürüne sahip çıktığı gibi diğer kültürlere de saygı duyan, eleştiren sorgulayabilen, gelecekten emin adımlarla ilerleyen, topluma ve ülkesine faydalı bireyler yetişmesini ümit ederken ülkenin kurucusu Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygıyla anar onun sözüyle yazımı noktalamak isterim.
Mustafa Kemal Atatürk
Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.