Scroll Top

Yaşamının büyük bölümünü Şam’da geçiren Antakya’lı ( Sveydiye- N3ayri/ Nahırlı: Aknehir ), Antakya sevdalısı usta Şair Süleyman El İsa’ ya ( Şair’ü za3iyr ) saygıyla..!

Süleyman El İsa ile zamanında yapılan röportajdan:

“Ulusa inanıyor muyum? Bu soru sorulmaz, bu mesele tartışılmaz. Sen derine, gözlerinin rengine ve solunumuna inanırsın, çünkü değiştiremezsin. Benim için Araplık kalp atışlarıdır, varlığımdır. Ulus bu yer yüzünde var olmamdır. Ben Arabım, başka bir şey olamam. Araplık mazi, kültür, günümüz ve geleceğimizdir. Araplık giydiğimiz bir elbise değil, bizim gerçekliğimizdir. Bu gerçeği bilmeyenler zavallıdırlar. İnancım hiç bir koşul altında değişmeyecek. Aç kaldık, göç ettirildik, hapis yattık, bir şey değişmedi.

(Üstat) Zeki El Arsuzi bizi yönlendirdi, öğretti, gıda verdi ve yürüdüğümüz hayat yolunu bize verdi. Şam El Sebki mahallesinde kendisiyle aynı evde dört yıl yaşadık. Evin pencereleri yoktu.  Vehib El Ğanem, Sıdkı İsmail ve ben o zaman memurluktan atılan Zeki El Arsuzi hocayla beraberdik. Hiç bir zaman oynadığı rolden vazgeçmedi. Bize kendi eliyle yemek yapanı hiç unutabilir miyim?


Yemek yiyip derslerimizi bitirdikten sonra üstat, bize ders vermeye başlardı. Uzmanlık alanı felsefeydi. Filozoftu. Felsefede bize anlatmadığı tek bir bilim dalı, bilgisini vermediği tek bir felsefe ekolü bırakmadı. Genç bir yaşta ufkumuzu genişletti. Ta ki bir gün bize “Ümmeti canlandıracak yeni bir hareket kuracağız, onu teoriden pratiğe taşıyacağız” diyene kadar.                   
Suriye’den ve tüm Arap dünyasından gençlerin onun etrafında nasıl toplandığını hatırlıyorum.
El Arsuzi kuşkusuz hayatımın en önemli durağıydı.                                   

 ANTAKYA’DA KALICIYIZ
Yükseklere seriver hayalini, 

serpiştir ovalara
Seriver, serpiştir yeşil, yemyeşil Antakya’ya
Sevenlerimiz el ele kursunlar düğün dernek
Salıversin sevgi çiçeklerini o güzel yurduma
Papatya yanaklarına kazınmış özümü sarsıver Antakya’nın,
Selam söyle Antakya’nın söğüt ağaçlarına
Hayallerini seriver eski köprünün üzerine
Duyguların boşalıp doruğa çıktığı anlarda

Umutlu adımlarımızın andına uyuyan evlere seriver düşlerini
Ey dostum, ey vatana göklerin ve yeryüzünün renklerini armağan eden fırça.
Ey benim toprağıma özlem duyan olgun çocuk
Antakya’dasın, Antakya…
Sen tarihi efsanesin ey coşkulu kent
Tarih Antakya’dır bende ve Antakya tarihtir aslında.
Dostum, az uğrayıver bizim köyümüze de;
Özüm, çocukluğum, şiirlerimi göreceksin yanı başında.

Biraz da Asi’ye sapıver kanımda akan
Oradadır evim, uzanmıştır Asi’ de, bir yanında
Bir soluklan gölgesinde yeşil dut ağacının
Şairin sırdaşı olan kasideleri, sor o ağaca

Şiirlerimin nabız atışında vardır o, her zaman
Resmet, resmet gölgesini bile o sevdalı fırçanla.
Sevdiklerine, sevdiklerime selamlarımı ilet ey dost..
Çam ağaçları gibi köklüdür onlar,
o çamlar gibi, yüksek yamaçlarda

Süleyman El İsa