Edip Yeşil
Muharrem İnce, gazetecilerin sorularını yanıtlamak üzere davet edildiği bir televizyon kanalında program esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasıyla yayına ara verilmesinin ardından medya patronlarına sitem eden sert bir konuşma yaparak canlı yayını terk etti. Bravo diyenler az olmadı elbette. Ancak ben “Van minute” denildiğinde nasıl alkışlamadıysam aynı şekilde İnce’ye de bravo demedim, demeyeceğim. Olaylar ve kişiler farklı olsa da tavır aynı. Sonrası malum, hep birlikte gördük göreceğimizi.
Medyaya ilişkin söylenecek çok şey var elbette. “Havuz” problemi gibi işin içinden çıkılamıyor bir türlü. Kimi ne şiş yansın ne kebap, kimi de yedek musluklarla havuzdan para çeker gibi pardon su çeker gibi çekiyor. Bir deli havuza bir taş atıyor tekelleşmiş medya havuzun içinde, etrafında fır dönüp duruyor. Havuzun dışında kalan canları, canlılığı, hiç bir şeyi görmüyor, görmek istemiyor. Havuz problemi dedik ya örnek olsun diye bir problem atalım buraya. Bir havuzun tamamını I. musluk on yedi aralıkta yine sürçtü dilim saatte, II. musluk yirmi beş saatte doldursun, havuzun dibindeki III. musluk dolu havuzu kaç saatte boşaltsın? Nasıl bir havuz bu, nasıl bir problem bu demeyin! Olur. Yanıtını size bıraktım.
Velhsıl kelam. Havuzdan su çeker gibi haber çekersen bazen senin kulağını pardon suyunu çekerler. Muharrem İnce de yayında ne yaptı, sularını çekti. Havuzu boşaltmak için bir delik açtı. O su, havuzun içinden boşalır mı bir delikle? Boşalmaz. Ancak bir kaç deli-k daha delinirse toprak ödünç verdiği suyu bayağı bayağı alır havuzdan. Bir türlü çözülemeyen dediğimiz havuz problemi de çözülmüş olur.
Reis Konstantinopolisin reisi iken konuk olduğu televizyon yayınlarını cümbür cemaat terketmişti. Bir değil, iki değil defalarca hem de. O zamanlar bir çok insan bravo bravo demiş midir? Demiştir. Çünkü bu toplum, bu halk hep içine atar ve saklar konuşamadıklarını. İtiraz etmek ister, etmez, edemez. Sokaklarda gördüğünü kalbine gömer, gömüyü hiç bir Allahın kulu bulamaz. Neden, çünkü bu halk çok iyi sır tutar! Ketumdur. Laf çıkmaz. Konuş dersin bak açsın açıktasın, yoksulsun, işsizsin konuş dersin. Yok ben kendi kendime konuşurum! Arada benim gibi üç beş “sırdaş” olursa onlarla fısıldaşır hatta yüksek sesle konuşurum. İtiraz da ederiz ama kendi kendimize. Duyan var mı? Sakın ha kimselere duyurmayın! Der. İtiraz dedin miydi bir sen duyacaksın kavlinden.
Konuşması gereken yerde küçük dilini değil büyük dilini de yutar. İtiraz dilekçesini sessizce kendi kendine verir, kimse duymaz. İşte tam da boğazının düğümlendiği yerde birileri çıkar itiraz eder o zaman da “bravo, bravo” seslerini duyarız. Van Minute dendiğinde olan bu değil miydi? Şark’ta şarkılar yapıldı bunun için. Ee peki şimdi!?
Özcesi, havuzdan haber çeken pardon su çeken yandaş medya problemi on havuz probleminin birbirine yatay, dikey, yalaş, sılaş girmiş gibi içinden çıkılası zor bir vaka. Bu belli. Ancak bu kırılıpta eğilmeyen, esnemeyen sert kişiliklerden ne çektik yahu! Çınar gibi gölgesi bol ağaç olmak dururken neden selvi gibi hep dikine dikine!
Unutmayalım ki selvi ağaçları mezarlıkta, çınarlar şehrin ve medeniyetin tam kalbinde olur.