Scroll Top

ALİ NAFİLE İLE SANAT VE DİL ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME….

1.Antakya birçok dili, dini, kültürü bir arada barındıran kozmopolit bir şehir. Bir sanatçı olarak Antakya gibi bir şehirde doğmanın size olumlu ve olumsuz nasıl etkileri oldu? Kısacası kendinizi ve kendi gözünüzle Antakya’yı anlatır mısınız?

Antakya büyülü bir yer. Orada doğmuş olmak , Antakya’nın çok kültürlülüğü içerisinde yoğrulmuş olmak bir ayrıcalık elbette. (belki herkes kendi doğduğu yeri böyle değerlendirir) Her ne kadar Antakya’da  yaşayanlar bunun farkında değilmiş gibi görünse de bunun sebebi o büyünün içinde kaybolmuş olmalarıdır. Antakya on bin yıllık bir kütüphanedir ve orada doğanlar o kütüphanenin bir parçası sayılırlar. Bu kütüphanede Helenistik kültürden Roma kültürüne , Arami kültüründen Fars kültürüne, Arap, Türk, Ermeni, Süryani ve daha saymakla bitmeyecek uygarlıkların esintisi var. Birçoğumuz bu büyüye kapılmış  durumda. Ve bunun sayesinde Akdeniz çevresindeki hemen hemen tüm kültürlerle bir yakınlık bir özdeşlik kurabilme yeteneğimiz gelişmiştir.

            Olumsuz etkilerinden en dikkat çekeni; bir devlet politikası olarak uzun yıllar Antakya ve çevresinde yaşayan insanların ötekileştirilmesi ,üvey evlat muamelesi görmüş olmasıdır. Haliyle birey olarak benim de kendimi ifade etme ve gerçekleştirme konusunda müziğimi icra ederken birçok sorunu aşmam gerekti.

2.Antakya’da yaşayan çoğu hemşeriniz gibi önce anadiliniz olan Arapçayı sonra da Türkçeyi öğrendiniz. İki dilli olmanın bir değer olduğunu biliyoruz. İki dilli bir sanatçı olmak size neler kattı? Çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

İki dilli olmak elbette her insan için bir avantajdır..Ama bu avantaj dilinizi özgürce kullanıp kullanamadığınızla direkt ilgili… Şöyle ki;

İlk ve orta öğrenim çağında ruhumda ve beynimde anadilim Arapça hakimdi. Yani Arapça düşünüp Arapça duygulanıyordum. Türkü okurken bile kafamda otomatik olarak tercüme ediliyordu sanki. Ve Arapça düşünüp Türkçe konuşuyordum. Bir süre sonra iki dilde düşünüp konuşabilme şeklinde devam etti. Bu bir zenginlik bir değer elbette benim için. Anadolu’da var olan diğer dillerdeki müzikleri daha derinden hissetmemi ve anlayabilmemi sağladı. Anadolu’daki değişik etnik müziklerin ortak melodilerini, ortak duygularını ve dillerini daha derinden duyumsamama yardımcı oldu. Kısacası müzikal dilimi oluşturmamda bana has bir tarz, bir kendine özgülük kattı.

 3.Antakya’daki müzik çalışmalarını takip edebiliyor musunuz? Bölgedeki Arap müziğinin yeterliliği ve kalitesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bölgedeki Arap müziğini genel olarak Arap kültürünün içerisinde değerlendirmek gerekir. Neredeyse yüz yıldır ciddi bir asimilasyonla karşı karşıya kalmış Arap kültürü… Örneğin,

Fransızlar Hatay’da yıllarca kendi kültürlerini dayatmış. Aynı dönemlerde ise Adana, Mersin gibi illerde yaşayan Arap vatandaşları Türkleştirme çabaları ve baskıcı uygulamalar belleklerden silinmedi…

Öyle ki; Mısır’dan gelen Arap  sinema filmlerinin şarkılarına bile Türkçe sözler yazılması (kulağa komik geliyor ama şarkılara dublaj yapılması) Arap kültürüne yönelik asimilasyonun diğer boyutunu göstermektedir. İleriki yıllarda özellikle 12 Eylül darbesinden sonraki süreçte Arapça şarkıların düğünlerde bile okunması yasaklanmıştır. Ancak kültürün yok olmaması için bir şeyler yapmak gerekiyordu ve nihayet doksanlı yıllarda festivallerde ve konserlerimizde Arapça ezgileri seslendirmeye başladık.

Son yıllarda Arap müziği ile ilgili çalışmalarda önemli gelişmeler var. Yerel Arapça ezgilerini derleme çalışmalarının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Nihat Çay’ın yaptığı gibi şarkı derlemeleri,Yuşa Ariş’in folklorümüzle ilgili yaptığı  araştırma ve derlemelerden oluşan iki ayrı kitap… yeni çalışmalara bir kapı aralayacaktır.

Bunun yanında son yıllarda yapılan kısa film ve belgeseller … Örneğin; Gökhan Evecen ‘in Finnen ve benzeri belgesel çalışmaları hem bugün için hem de gelecek açısından arşivlerde önemli bir kaynak oluşturacaktır.

        Ama bu çalışmaların akademik düzeyde de ele alınması gerekliliği var.Bu konuda akademik çalışmalar yapan iki değerli dostum olan araştırmacı-yazarın  eserlerini örnek olarak verebilirim.

Birincisi: Değerli sosyolog Tevfik Usluoğlu. Arap tarihi üzerine yazmış olduğu Arap Hıristiyanlar ve Toplumu Yeniden Kurmak adlı  kitaplarında farklı bir bakış açısı sunuyor .

İkincisi : Değerli araştırmacı yazar Hakan Mertcan.Türk Modernleşmesinde Arap Aleviler adlı eseri baş köşede bulundurulması gereken bir kitap.

 Bunun için kurumsal yapıların (dernek,vakıf gibi) ciddi olarak bu yerel çabaları destekleyip sahiplenmesi gerekir. Aksi takdirde kişisel çabalarla yapılmış iyi niyetli çalışmalardan öteye gidemeyecektir.

4.Arapça şarkılarınız ve albümleriniz bölge halkı tarafından nasıl karşılanıyor? Arap halkı dışında nasıl bir kitleye ulaştığınızı düşünüyorsunuz?

Bölge halkının büyük bir kısmı Arapça şarkılarımı coşkuyla karşılamıştır.  Evlerde ,özel muhabbetlerde rahatça paylaşılan Arapça ezgileri kamuya açık alanlarda okumaya başlayınca biraz çekingenlikle karşılandığını gördüm. 90’lı yıllardan sonra 2000’li yıllarla birlikte sözünü ettiğim bu çekingenlik ve kaygı  ortadan kalkmıştır. Halk kendi şarkılarına sahip çıkmaya başlamış, bu da derlemeci ve araştırmacıları cesaretlendirmiştir. Ben de verdiğim konserlerde

bunu gözlemleme fırsatı buldum. Konserlerimde okuduğum Arapça ezgilere eşlik ve katılım her yıl bir öncekine göre artmıştır.

            Arap halkı dışındaki  kitleler tarafından da okuduğum Arapça ezgilerin benimsendiğini söyleyebilirim. Çünkü Antakya’da doğup büyüyen her kişi  bölgenin özel yapısından dolayı çok kültürlü yetişmektedir. Ben de  Anadolu’da yaşayan tüm kültürleri içselleştirerek ve içinde yoğrularak yetiştim. Bu nedenle Arapça ezgileri icra ederken Anadolu’nun tüm tınılarını da hissettirdiğimi düşünüyorum.

Gerçi ilk etapta bilinçaltına yerleşmiş yanlış fikirlerin etkisiyle az sayıda olsa da bazı kişiler önyargılı davrandı. Çünkü onların bilinçaltında Arap müziği eşittir Suudi Arabistan… gibi yanlış fikirler yerleşmişti. Bunu kendine aydın diyen kişilerde dahi gördüm. Ama zamanla bunun aşıldığını söyleyebilirim.  İnsanlar müziğin evrensel olduğunu, dini milliyeti olmadığını keşfettikçe hangi dilde olursa olsun şarkıların keyifle paylaşabileceğinin her geçen gün farkına varmaya devam ediyorlar.

5.Arapça şarkı yazmak ve bestelemek konusunda zorlanıyor musunuz? Ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Çalışma arkadaşlarınızın ve çevrenizdeki insanların bu çalışmalara tepkileri nasıl oluyor?

   Beste yapmaktan öte Arapça söz yazmak zorlu bir iş. Bu yüzden temkinli davrandığımı söyleyebilirim. Hangi dilde beste yapıyorsanız öncelikle o dilin fonetiğine müzikalitesine yeteri düzeyde hakim olmanız gerekiyor. Ben Arapça okuma yazma bildiğim için bir nebze daha rahat çalışabiliyorum. Yine de Anadolu motifleriyle yoğrulmuş Arapça beste yapıyorum demek daha doğru olur.  Arapça şarkıları telaffuz ve yorumlama açısından hiç sıkıntı çekmedim, büyük bir keyifle icra edebiliyorum.

Zorlukları üç başlıkta ele almak lazım.

Piyasa  koşulları,teknik zorluklar,öteki mahalleden olduğun duygusu.

Albümlerimde Arapça ezgilere yer vermeye karar verdiğim ilk yıllarda, yakın çevremden insanlar dahil, çalıştığım firma ve aranjörümün de etkisiyle bu kararımı ertelemek zorunda kalmıştım. Piyasa koşullarının uygun olmadığı düşünülüyordu. “Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zor” demiş Einstein… Gerçekte Arapça ya da Araplık öteki sayılıyordu .Bunu birçok kez yaşadım.

            Teknik zorluklardan kastım ;Arap müziğini bilen az sayıda enstrümantalist olması. Biliyorsunuz Arap müziği vokalin yanında koral bir müziktir. Özellikle sahne icrasında orkestrasyon ve kadın-erkek vokaller bakımından zengin olmalıdır. Sahnede bu zenginliği yakalamak hem teknik açıdan hem de parasal açıdan masraflı.

Yine de son yıllarda Arap müziğine ilgi duyan müzisyen sayısında ciddi bi artış var. Anadili Arapça olmayan sanatçı arkadaşlarım da Arapça ezgiler seslendirmeye başladılar. Bu konuda onlarla dayanışma içinde olmaktan mutluyum.

            Yine son yıllarda Lübnan, Suriye, Mısır vb.ülkelerden sanatçılar ülkemize sıkça gelip konserler vermeye başladı. Sözünü ettiğim anlamsız önyargıların gittikçe aşıldığını görmek güzel. 

6.Bölgedeki insanların, özellikle genç kitlenin Arap dili ve müziğine bakışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

            Sadece bölgede değil, Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan gençler, Gençlik Meclisleri ,dergi ve gazeteler çıkararak dile ve bölge kültürünü yaşatmaya çaba harcamaya başladılar.

Yukarıda da söylediğim gibi kendi kültürüne dolayısıyla kültürünün en önemli parçası müziğine de yeni yeni ilgi duyan bir toplum Türkiye’deki Arap toplumu. Dolayısıyla duydukları heyecan neredeyse yok olma noktasındaki yerel ezgilerin günyüzüne çıkmasında önemli bir başlangıç olabilir.

7.Bölgede sanata olan ilgi ve desteği yeterli buluyor musunuz? Bu çalışmaların güçlenebilmesi için neler önerirsiniz?

Bölgedeki kişi ve kuruluşlara bir eleştirim var. Çalışmalarının büyük bir kısmını dini alana yönlendiriyorlar. Elbette din kültürün önemli bir parçası. Ancak tarih olmadan,dil olmadan, müzik olmadan, masallar,öyküler, günlük yaşam ritüelleri geçmişten bugüne araştırılmadan dini araştırmalar tek başına ne ifade edebilir? Kalıcılık nasıl sağlanacak? Topluluk bireyleri geçmişini ve bugününü nasıl ve neyle anlamlılaştıracak?

İşte bu nedenle bu kurumların dil, tarih ve kültürel alandaki araştırmalara öncülük etmesi gerekmektedir.

8.Müziğimizi zenginleştirebilmek için neler yapılabilir? Bölgedeki genç müzisyenlere neler önerirsiniz?

Geçtiğimiz yüz yıllık süreçte asimilasyondan söz etmiştim. Bir süre sonra bu durumun gönüllü bir asimilasyonla desteklendiğini de eklemek gerek. Yani varolma kaygısıyla insanlar kendi dillerinden uzaklaşıp  inkar noktasına bile gelmişlerdi. Dilini özgürce kullanamayan Türkiye’deki Arapların folklorik özgünlüğü kayboldu. Yerine  tarihi köklerinden uzak, melez bile saylamayacak başkalaşmış türde bir folklor ortaya çıktı.

Türkiye’de yaşayan Araplar arasında ciddi bir kopukluk var. Adana ve Mersin’de , Hatay’da, Mardin, Siirt ve Urfa’da yaşayan Araplar arasında neredeyse kültürel hiç bir diyalog yok. Bu ciddi bir eksiklik. Tüm illerde dernek, vakıf ve diğer kurumlarla işbirliği yaparak Arap müziğinin geniş bir şekilde araştırılıp toparlanması sağlanabilir.

Güneydoğu’da Mardin, Siirt ve Urfa gibi şehirlerde yaşayan Araplar, Kürtçe, Türkçe ve Süryanice ezgilerin harmanlaması sayabileceğimiz, bölgenin kültürel çeşitliliğini yansıtan müthiş bir sentez yaratmışlardır. Bu kültürel zenginlik değerli bir kaynak teşkil eder.

Araştırma ve derleme çalışmaları  teşvik edilebilir. Araştırmacılar hem maddi hem manevi kaynak  açısından desteklenerek günümüzdeki sanatçılara ve geleceğe yönelik önemli bir arşiv oluşturulabilir.

9.Toplamda 4 albümünüz olduğunu ve 5. albüm çalışmalarını yaptığınızı biliyoruz. Bu albümlerden bahseder misiniz? Önümüzdeki zaman diliminde bizi bekleyen çalışmalarınız nelerdir?

 Şu ana kadar çıkardığım 3 solo albümüm ve bir proje albümüm var. Ben sosyalizm ütopyasından beslenen bir jenerasyondan geliyorum. Haliyle   müziğimde tarihsel-toplumsal  boyutla da ilgileniyorum. Çünkü toplumları var eden, geleceğe taşıyan; kaç savaş yaptıkları, kaç galibiyet ya da yenilgi aldıkları değil kültürleridir. Kültürlerin  imbiğinden süzülüp dilini, duygusunu, düşüncesini, günlük alışkanlıklarını kısaca folklorünü geleceğe taşıyan ve kalıcı kılan en önemli unsur yarattıkları ezgileri, müzikleridir.

Prodüktörlüğünü de yaptığım,  10 dilli bir “ANLAT” adlı müzik albümü projem var. Türkiye’de yaşayan ve halen kullanılan, 10 dilde “ANLAT” adlı bir müzik albümü hazırladım ve sundum. Onun öncesinde, “Gecenin yolcusu” albümünde, Arapça, Türkçe karışık ama Türkçe bestelerde de, Arap altyapısının hakim olduğu bir albüm çalışması yaptım. Bunu şunun için söylüyorum. Bizde bir karmaşa var. Arap müziği ile Taverna müziği arasında. Arap motifli her şeye burun kıvıran insanlar, kendine elit diyen bir kesim var. Oysa Arap müziği ile taverna müziği farklı. Türkiye’de Arap müziğini alıp kullanan gayet güzel müzikler yapan insanlar var, sanatçılar var. Ama taverna tarzı müzik yapan insanlar da var. Bunları ayırmak gerek. Şunu da unutmamak gerek; Doğululuk ruhumuzda var, doğuluyuz, Arap/Doğu motifli müzik hoşumuza gidiyor.       

Yaşadığımız süreçte  ülkemizde ve bölgemizde yüksek sesle barışın dillendirilmesi ,haykırılmasına ihtiyaç var. Acımasız bir emperyalist saldırı altında tüm bölge. Binlerce insan emperyalist ülkelerin çıkar çatışmalarına kurban ediliyor. Özellikle beş yıldır Suriye halkına karşı haksız ve aşağılık bir savaş halen devam etmektedir. Bu sürece dur demek gerekiyor. Ulusal ve uluslararası tüm demokratik güçlerin koşulsuz barış isteğini yüksek sesle haykırma zamanı ; Böyle zamanlarda sanat, özellikle müzik en etkili araçlardan biridir. Bu coğrafyada yaşayan halkların ortak duygularını yansıtan çok dilli  müzik projesinin ikinci albümü üzerinde çalışıyorum.