SELİM USLUOGLU
Sabahın altı buçuğuydu. Gözlerini açtı. Dışarıya baktı. Havada bulut yoktu sabahın tatlı serinliği ve güneşin ilk ışınları dolduruyordu yeryüzünü. Güneş ondan yaklaşık 40 dakika önce açmıştı gözlerini. Kirli ve sert yatağından doğruldu, yatağın hemen yanında yere atılmış durumda olan ve iş için giydiği kıyafetlere yöneldi. O ter kokan kirli kıyafetlerini giydi. İnşaatlarda çalışırken kıyafetlere yapışmış çimonto izlerine, odun keserken kıyafetlerine terle birlikte yapışan odun parçacıklarına, pantolununa yapışan çamura baktı. Kıyafetlerini giydi. Evden çıkmadan önce o tarafa baktı, kendisininin girmesinin yasak olduğu karısının ve çocuğunun yattığı tarafa uzun uzun baktı. Tam 20 yıl geçmişti aradan 20 yıl. Bir kere bile karısnın yanına kıvralamamış, ona sarılamamıştı. Oğluna doğru baktı en son ona ne zaman baba demişti diye düşündü, hatırlamıyordu. Oğlunun ne çocukluğunu ne gençliğini hatırlayabildi. Diğer çocuklarını düşündü, onlar da yoktu hafızasında sadece en küçük oğlu vardı zikrinde. Sonra zihninin ketlenip kaldığı 20 yılı düşündü, 20 yıl öncesini. Metres tutmuştu kız daha 17 yaşındaydı. 17 yaşında birkızla birlikte olmak için ev tutmuştu ailesini görmemişti arayıp sormamıştı uzunca bir süre. Malını mülkünü kaybetmişti. Sonra cebindeki parayı bitirince öz kızını pazarlamaya çalışmıştı. Efrafındaki insanlar, ailesi ve gittiği her yerdedeki insanlar ona sırtını döndü. O da kız kardeşinin vücud hatlarını içtiği meyhanelerde anlatmaya başlamıştı, onu oruspulukla suçlamıştı. Babasının olduğu eve bir akşam vakti defalarca ateş etmişti. Sonrası… pişmanlıklarla geçen yıllar. Etrafındaki insanlar ona sırtını döndü, çocukları evden kovdu eve almadılar onu uzunca bir süre. Eşi bir daha yüzüne bakmadı. Babası ölene kadar babasının evine giremedi. Uzunca bir süre şehir dışında inşaatlarda çalıştı, oralarda yaşadı tek başına. Köyüne döndüğünde yıkık dökük bir eve yerleşti bir süre de ora da yaşadı. Kimsesiz, kimseyle konuşmadan. Sonra babasıyla birlikte yaşayan kardeşi onu eve aldı ölen babasının odasını ona verdi orada yaşadı yıllarca. Sabah işe işten eve, eve gelip yemeğini yiyip uyudu sadece ve her gece kafasını yastığına koyduğunda düşündü, uzun uzun düşündü yaptıklarını. Yeri geldi nefret etti herkesten, öfklendi, kızdı bağırdı yeri geldi pişman oldu ama hep tek başına kaldı. Bir sığıntı gibi yaşadı etrafta, alaya alındı, kovuldu, insanlara küstü, barıştı, çalıştı… ama hep tek başına kaldı en sonda. Pişmanlığını ailesine yöneltti, onlara öfke kustu sevgi dilendi, kazandığı parayı en küçük oğluna verdi hep onu sevsin diye. Babasından miras kalan tarlaları ekip biçti ailesi onu eve aldıktan sonra sürekli çalıştı eve yiyecek getirdi, para getirdi, ama ne sevgi ne saygı kazanabildi. Her gün neden yaşıyorum diye sordu kendine, eline silahı alıp kafasına sıkmayı düşündü, yapmadı yapamadı. Ağladı, güldü ve sonra…
Tekrar yokladı zihnini kapıya yaklaşırken. Kapıyı açtı, dışarı çıktı, anahtarları cebinden aldı kapıyı kapattı ve arabasına yöneldi. Arabanın kapısını açtı ve sonra bu eve nasıl döndüğünü hatırlamaya çalıştı, 14 yıl kardeşiyle kalmıştı en son da kardeşi de artık evden ayrılmasını istedi zira kardeşinin üç çocuğu vardı ve kız kardeşi de onlarla kalıyordu ev artık ihtiyaçlarını karşılamıyordu o kadar kalabalık bir ortamı kaldırmıyordu ve çocukları onu eve geri almayı kabul ettiler. 20 yıl sonra tekrar geçmişti bu evin kapısından. Kalacak veri vardı artık ancak çocukları torunları bir araya geldiğinde o bir köşede oturup onları izliyor sadece. Uzaktan onların kahkalaarını dinliyor, konuşmalarına kulak veriyor. Oysa o ailesine biraz da olsa yaklaşabilmenin sevinciyle kabul etmişti bunu. O günü hatırladı ne kadar da mutluylu belki her şey eskisi gibi olur diye düşünmüştü. Belki birgün tekrar o 20 yıl öncesi gibi hiçbir şey yaşanmamış gibi aile oluruz diye kabul etmişti. Tekrar ona mahalleli saygı gösterir, kardeşleri babasının en büyük çocuğu ve erkek çocuğu olan ona fikir danışırlar tekrar itibarı artar diye düşünmüştü. Ama öyle olmadı küçük çocuklar bile kendisine alay edercesine bakıyor, uzaktan izlediği ailesi her gün canını daha çok yakıyor. Yaz aylarını uyana kadar bir köşede tek başına geçirip duruyor. Ne kadar çabalasa da suçsuz olduğunu, iftiraya maruz kaldığını haksızlığa uğradığını kimseye anlatamıyor.
Tüm bunları düşünüp arabasını çalıştırdı ve çalışacağı inşaata doğru yol aldı. Pişmanlık, karamsarlık ve ölüme biraz daha yaklaşmış olamanın ümidiyle.