Scroll Top

İklim Krizi veya şeylerin gerçeğini söyleyebilmek!

Fikret Başkaya

İsveçli ekoloji aktivisti, 16 yaşındaki Greta Thunberg öncülüğünde başlatılan gençlerin iklim grevleri dünya ölçeğinde yankılandı. BM genel kurulu da iklim gündemiyle toplandı… Bu, küresel ısınmaya ilginin ve duyarlılığın arttığının bir göstergesi. Sevindirici… Devletlerden, hükümetlerden acilen duruma müdahale etmeleri isteniyor. Aksi halde ve geç kalınırsa geriye kurtarılacak bir şey kalmaya bileceği ortada… İklim krizi bir tevatür değil…

Birleşmiş Milletler Örgütü, aslında II. emperyalist savaşın galiplerinin bir örgütüdür. Aynı Milletler Cemiyetinin de [Cemiyet-i Akvam] I. emperyalistler arası savaşın galiplerinin örgütü olduğu gibi… Aslında BM, ABD’nin ve bir bütün olarak da kollektif emperyalizmin [ABD, Batı Avrupa, Japonya] bir örgütü. Esasen devletler halkları temsil etmiyor. BM de devletlerin çok küçük bir bölümünü temsil ediyor. Dolayısıyla, milletlerin, daha doğrusu halkların bir örgütü değil… Eğer BM, gerçekten halkların bir örgütü olsaydı, onları temsil etseydi, dünya bu gün bu halde olur muydu?

Gerçi iklim krizi herkesin ağzında ama kapitalizmi ağzına alan pek yok! İyi de siz bu ‘tartışmayı’ hangi zemin üzerinde yapıyorsunuz? İklim krizi de, ekolojik yıkım da kapitalizmin eseri. Kapitalizmin sınırsız büyüme ve genişleme eğiliminin ve dinamiğinin doğrudan sonucu… Yere-göğe konmayan ekonomik büyüme, topluma ve doğal çevreye verilen devasa zararlar pahasına gerçekleşiyor. Aslında sermayenin büyümesinden başka bir şey de değil… Zira, kapitalizm insana, topluma ve doğaya zarar vermeden, ekosistemi aşındırmadan yol alamaz, alamıyor. Sınırsız, hoyrat üretimin yegane amacı da kâr… Sadece kâra endeksli bir sistemden başka ne beklenebilirdi? Her kapitalist ve/veya her kapitalist işletme her seferinde daha çok üretmek zorunda… Hiç bir zaman, bana bu kadarı yeter demezler… Durmak nedir bilmezler. İleriye doğru kaçmak zorundadırlar… Aksi halde vahşi rekabet veri iken, denklemin dışına atılırlar, yarışı kaybederler… Kapitalizm sınırsız büyüme, genişleme dinamiğine ve eğilimine sahip bir sistem ama bu dünyanın kaynakları sınırlı, sonlu…

Velhasıl, sınırlı bir dünyada sınırsız büyüme mümkün değil… Siz bir şey ürettiğiniz zaman, doğadan bir şeyler çekiyorsunuz, eksiltiyorsunuz… Fakat hepsi bu kadar değil, üretirken de tüketirken de kirletiyorsunuz… İşte zurnanın zırt dediği yer burası… Eğer kapitalist, üretimin doğaya ve insana verdiği zararı, kirlenmeyi dikkate alırsa, kâr oranı düşer, kâr kitlesi küçülür… Bu kapitalist için kabulü imkânsız bir şeydir… Bunun anlamı, iklim krizi denilenin ve bir bütün olarak ekolojik tahribatın kapitalizm dahilinde kaçınılmaz olduğudur… Hem kapitalizm tüm yıkıcı, yok edici, kirletici sonuçlarıyla varlığını sürdürecek ve hem de iklim krizine, doğal çevre tahribatına çare bulunacak! Böyle bir şey mümkün değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır… Ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir çünkü…

Mektup yanlış adrese gidiyor…

Lâkin, gözden kaçan bir şey daha var: Kapitalist dünya sisteminin bu gün ulaştığı aşamada, devletler iğdişleşmiş, içleri boşalmış durumda. Zabıta işlevi dışındaki tüm sınırlı işlevlerinden bile arınmış durumdalar… Rotayı belirleyen devletler, hükümetler değil, küresel finans oligarşisi ve ulus-üstü dev şirketler… Aslında hesap ortada… Dünya Bankası’nın verdiği rakamlara göre,  geçen yıl [2018], en büyük 500 ulus-üstü özel şirket, Dünya Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının [GSYH], dünya toplam gelirinin –  zenginliğinin densin-, %52,8’ini üretiyordu… Bu, bir yılda üretilenin yarıdan fazlası…  Shell ve Apple’ın yıllık cirosu 180 ülkenin bütçesinden büyük… Toyota’nın 2016 cirosu 254,6 milyar dolardı… Bir perakende devi olan Walmart, dünya büyüklük sıralamasında Kanada’nın ardından onuncu sırada ve İspanya ve Avusturalya ondan sonra geliyor… İlk 100’ün 69’u şirket… Sadece 31’i devlet… Kaldı ki, devletler de zaten neoliberal dönem olan 1980 sonrasında, münhasıran sermayenin hizmetindeler. Sadece sermayenin tek yanlı çıkarını gözetiyorlar… Türkiye’ye bak anlarsın! İnsanî -sosyal kaygılara külliyen yabancılaşmış durumdalar… Kapitalist yağma ve talanın hizmetindeler… Ne demek istediğimi görmek, anlamak için etrafa, olup-bitenlere, yaşananlara şöyle bir bakmak yeterli…  

Artık insanların, toplumların kaderini belirleyen kararlar, bakanlar kurullarında alınmıyor. Küresel egemenler tarafından, küresel finans baronları ve ulus-üstü denilen şirketler tarafından kapalı kapılar ardında alınıyor… Hükümetlere de uygulamak düşüyor… Neymiş efendim, 170 devlet ve hükümet başkanı iklim krizinin çözümü için New York’taki BM merkezinde bir araya gelmiş… Siz oradan, ipe-sapa gelmez hamaset nutukları dışında bir şey bekliyor musunuz? Öyle bir şey mümkün mü?

O halde yapılmak istenen ne? Oradaki amaç, seyirciyi oyalamak, insanları aldatmaktan ibarettir, daha fazlası değil… Zira, BM’nin misyonu ve varlık nedeni, Kapitalist-emperyalist statükoyu korumak kollamak ve meşrulaştırmaktır… Geride kalan 74 yılda yapılanlara bak anlarsın… Eğer BM gerçekten kendi Şartına uygun davranabilseydi, dünya bu gün bu halde olur muydu? Örnek olsun: Afganistan, Irak, Libya, Somali, Yemen, sudan. Suriye… vahşi emperyalist saldırı sonucunda çökertilir miydi? ABD tarafından 1648’den beri oluşagelen uluslararası hukuk ve teamüller, işte, “koruma sorumluluğu”, “önleyici savaş”, İnsanî yardım”, “demokrasi ihracı”, “halkı diktatörün zulmünden koruma”… gibi saçma gerekçelerle yerle yeksan edilirken, BM ne yaptı? Bir şey yapabilir miydi?

“Bir sorunu yaratan düşünce tarzıyla o sorunu çözmek mümkün değildir”, denmiştir. Kapitalizm dahilinde iklim krizi de dahil, hiç bir sorunu çözme imkânı yok… İklim krizinin kapitalizm dahilinde çözülebilir olduğunu söylemek, kapitalizmin reforme edilebilir bir sistem olduğu varsayımına, kabulüne dayanıyor. Oysa kapitalizm reforme edilebilir bir sistem değil… Huyu değişmez, insafa gelmez… Ben yanlış yapmışım demez… Malûm, her sosyo-ekonomik-politik sistem, her üretim tarzı belirli bir mantığa göre işler ve o mantığın dışına çıkıldığında sistem olmaktan çıkar, başka şeye dönüşür… Mesela, köleci toplumun köle sahibi Efendisi, insafa gelebilir, huyundan vazgeçebilir miydi… Feodal toplumun Senyörü başka türlü yapabilir miydi… Kapitalizm de yapamaz… Eğer öyleyse, bir şeyi olmadığı yerde aramanın ne manası var?..

Radikal olarak kapitalizmi aşma, başka şey yapma niyeti, amacı ve perspektifi olmayan hiç bir hareketin, hiç bir muhalefetin bir şeyler başarması, velhasıl şeylerin seyrini değiştirmesi mümkün değildir… Öyleyse ufukta, komünizm perspektifine endeksli bir sosyalist program görünüyor… Nitekim, görünen köy kılavuz istemez denmiştir…